Hafta sonu gezebileceğiniz küçük, derli toplu bir şehir Viyana...

Bu şehirde en sevdiğim detay binaları ve şehrin dokusu...


Geçen sefer çok minimalist bir otelde kaldığım için bu sefer tam şehri yansıtan İmperial Hotel’de kalıyoruz. Ben anladım ki aslında W gibi modern otelleri seviyorum fakat birinci tercihim tarihi yansıtan, çok yaşanmışlığı olan oteller...


Oteldeki portreler, katlara çıkan merdiveni, odalar gerçekten muhteşem tek kelimeyle...


Sabah erken uçakla gittiğimiz için attık hemen kendimizi sokaklara...


Şehri keşfe çıktık. Binalar gerçekten çok büyüleyici... Koca bir caddesi var, sağda solda dükkânlar... Ortada da kafelerin oturma yerleri var.


Sabah kahvemizi içmek için oturduk ve çevreyi seyretmeye koyulduk.


Ne kadar çok Türkçe konuşan insan gördüğümüzü size kelimelerle anlatamam. Sanki Türkiye’desiniz.


Hemen açtık haritamızı ve teker teker gezeceğimiz yerlere karar verdik. Evet istikamet Çağdaş Sanat Müzesi Momak...


Müzeye doğru yürürken aslında şehrin görülmesi gereken her yerini görüyorsunuz.


Şehir bana kalırsa St. Petersburg’a benziyor.


Hava çok güzeldi şansımıza... Sokakta paten yapanlar, bisiklete binenler, faytonla gezenler, cıvıl cıvıl... İki çok değerli sanatçının sergisini gezdikten sonra öğlen yemeği için seçtiğimiz yere doğru yol aldık. Yürürken acıkmışız tabi...


Buralara gelip de şnitzel yemeden gitmek olur mu? Soruşturduk, en eskisi en iyisi hangisi... Tavsiye üzerine Figlmuller’e gittik. Afiyetle de yedik. Viyana’ya giden herkese tavsiye ederim.


Sokak arasındaki bu restoran senelere asla boyun eğip, kendinden, lezzetinden ve personelinden odun vermemiş. Antony Bourdan’ın programında izlemiştim bu restoranı.


Albertina, şehrin en meşhur müzesi... Üst katta Monet ve Picasso’dan secmeler vardı şansımıza... En müze sevmeyen bile burayı gezerken sıkılmaz çünkü çok büyük değil... Ama ben ıncığına cıncığına kadar incelediğim için her şeyi biz akşamı bulduk.


Başbaşa akşam romantik, çok lezzetli bir yemek için Steirereck’i seçtik. 6 çeşitten oluşan tadım menüsü aldık. Her sunumda yemeğin içeriğini yazan kartlar getiriyorlar.


Ekmeklerin, peynirlerin, tatlıların sunumları o kadar güzel ki, bence Türkiye’deki tek eksiklik bu…


Her getirilen yemekte farklı bir Avusturya şarabı içtik. Yemekler gerçekten çok lezzetliydi fakat söylemeden edemeyeceğim artik Türk şarapları gerçekten muhteşem... Her şarabı beğenmez olduk.


Sabah kalkar kalkmaz otelden edindiğimiz bir arabayla Slovakya'ya geçtik.


Sadece 45 dakikada Bratislava'ya varıyorsunuz. Bratislava çok küçük bir şehir. Tek özelliği Tuna nehrinin önündeki kafeler... Kafelerin arkasına şehrin en büyük alışveriş merkezini yapmışlar üstüne de rezidanslar... Tüm şehir bundan ibaret...


Aloe vera aromalı çok güzel bir limonata içtik. Etrafı ve insanları biraz inceledikten sonra arabayla bir şehir turu yapıp Viyana'ya doğru yol aldık.


Çok sevdiğimiz arkadaşlarımız Aykut ve Mehtap'ın tavsiyesi üzerine Do&Co'ya şnitzel yemeğe gittik. Şehrin tam merkezine harika bir bina yapmışlar. Muhakkak Doco'da şnitzel yemelisiniz.


Aksam İmperial Hotel’in altındaki restorana gittik. Çok yorulduğumuz için otelden çıkmak istemedik. Başka bir nedeni de Galatasaray- Fernerbahçe maçı... Neyse berabere kaldık... Otelin tadım menusu müthiş tavsiye ederim...


Sabah erken uçağımız olduğu için yemekten sonra otelin romantik barında canlı piyano performansı esliğinde bir kahve içtik ve dönüş moduna geçtik.


Haftaya ikinci memleketim Belgrad'dayız...


Hayat... Sizinle paylaşınca güzel bana!


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.