Babamız bizi sevmedi
Gele gele koca ülkenin ergenlik çağına denk geldik.
İki sene evvel (şu yazıda) bu ergeni güzel görünüşlü, ipek saçlarını gururla dalgalandıran, hayalci, maceraperest, özgüvenli bir genç olarak hayal etmiştim.
Bugünkü halimizle ne yazık ki o ergeni çirkin, anlaşılamamanın verdiği öfkeyle gözü dönmüş, seyirtili hareketlerle ve çatlak sesiyle bağırıp duvarları yumruklayan bir tip olarak hayal ediyorum.
Çünkü korkuyoruz. ‘Öyle’cisi de, ‘böyle’cisi de kendisinin, çocuklarının geleceği için endişeleniyor.
Sonra çıkıp “ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur” diyen kabile reisi, “halkım isterse idamı düşünürüz” diyor. Halkına milletine teşekkür ediyor, bağrına basıyor meydanlarda.
İleri demokrasi! Halk-devlet el ele…
İki gün sonra çıkıp “isteseniz de istemeseniz de, o kışlayı yapacağız” diyor.
İstemeyenler halktan sayılmıyor.
Babamız bizi sevmiyor.
Çocuklarımıza ileride nasıl anlatacağımızı hala bilmediğim o Cuma gecesinin ertesi günü, sahilde oturup bira içen gençlere bir grup, tekbirler getirerek saldırdı.
Baba’nın gözdeleri, sevilmeyen o çocuklara hunharca saldırmakta bir beis görmedi. Reis’in sevmedikleri mi onlar? Hücum!
“Gezi Parkı’nı tekrar savunacak mıyız?” tartışmalarına birçok ‘gezici’ “aman abi, gözünüzü seveyim” diyor şimdi.
Biz duvara aşklı komikli bir şeyler yazarken palayı arkamızdan sallayıverirler maazallah. (Bunu bu sabah Taksim Meydanı’nda yürürken Gezi Parkı’nın ön duvarına yazılmış olduğunu gördüğüm duvar yazısı düşündürdü: Müslüman Türkiye yazıyordu.)
Ülkenin sevilmeyen çocukları olarak birbirimize sarılmış, garip bakan gözlerle “şimdi ne olacak?” diyoruz. Aman neyse ki, birbirimize hala çok güzel sarılıyoruz.
Babamız bizi sevmedi ama. Çirkiniz.
Ama hala sarılabilmeyi beceriyoruz. Sevinmeli miyiz?
Küfrünüz, öfkeniz, nefretiniz, üzüntünüz, kalp ve hayal kırıklığınız olabilecek en kısa zamanda şifa bulur umarım. Birilerinin kahrolması için değil, bunun için dua edip durmaya niyetliyim.
YORUMLAR