Gerçek derken?
Alice, Kraliçe’nin yüz bir yaşında beş ay ve bir günlük olduğuna inanamayacağını söylediğinde Kraliçe, “biraz daha çabala istersen” der.
“Çabalamanın yararı yok” diye cevaplar Alice, “Hiç kimse olmayacak şeylere inanmaz.”
Kraliçe ise ona yeterince pratik yapmadığını, günde yarım saat egzersiz yapması gerektiğini, kendisinin bazen kahvaltıdan önce altı tane olmayacak şeye inandığını söyler.
“Alice Aynanın İçinden” hikâyesinde en sevdiğim bölüm burası sanırım.
Kraliçe kendinden emin bir şekilde ona olmayacak şeylere inanmayı denemesini öğütlüyor…
Ben hikayeleri ciddiye alırım. Olmayacak şeylerle baş edebilme yöntemim budur. Kahvaltıdan önce bazı olmayacak şeylere inanmayı denemiş olsam da, yine de bazen onlarla baş edebilmek gerekir. Özellikle de dünyada olup bitenler, bilemediğim hikayelerle baş etmek zorlaştığında düşünürüm, “buna inanabiliyor musun?”
İnanamadığımızda, reddettiğimizde baş etmek daha mı kolay oluyor sanki?
Tamam dünya çok da eğlenceli bir yer değil. En azından, her zaman değil. Küçük kardeşim bir keresinde “bence yaşamak çok eğlenceli bir şey” demişti. “Çünkü yaşarken her şeyi yapabiliyorsun!” Her şeyi yapabiliyorken canımız neden sıkılsın ki?
Ciddiye aldığımız şeyler burada can sıkıntımızın ölçüsünü oluşturuyor sevgili sıkılganlar.
Dönüp kitaplığınıza, film arşivinize, olmadı içinize-anı defterlerinize şöyle bir göz atın. Bu dünyada –ve tabii ki sizin kendi tatlı dünyalarınızda- neredeyse milyonlarca mükemmel hikaye mevcut. Bir şeyin olması için, gerçekten olması da gerekmiyor üstelik. Bırakın şu gerçekçiliği canım artık! Hayat gördüklerimizden çok daha fazlasını içeriyor!
Ben hikayeleri çok ciddiye alırım. Bizzat kendim yaşamışım gibi, hiç olmadı bir arkadaşımın başından geçmiş gibi ciddiye alırım onları. Birilerinin başından geçip geçmemiş olması hiç önemli değil. Benim hayatta kalma yöntemim de bu.
Bu haftanın kısacık yazısı özetle şunu anlatmaya çalışıyor: “olur mu canım hiç öyle şey!” demeyin, n’olur. Her şey olur.
Üstelik kendinizi akışa bırakmak ile minik ölçülü kulaçlarla gidişata yön vermenin o tam yemelik kıvamını tutturmayı başarırsanız da, her şey tam olması gerektiği gibi olur. Ve aslında bütün hikayelerin bize anlattığı budur.
YORUMLAR