Üç olmak
Bir ilişkiye başladığımızda bir ve ikinin gayet farkındayızdır; bir ben, iki sen.
Bu iki farklı küme, iki farklı bahçe ne kadar sağlam, verimliyse, içerik ne kadar derinse haliyle birleşiminden, kesişiminden oluşacak olan yeni evren, yeni ilişki yepyeni bir alan olarak var olmaya başlayacak ve o kadar derin, anlamlı, güzel olacak.
Tom Robbins Ağaçkakan'da soruyor: "Aşkı kalıcı kılmayı kim biliyor?"
Biz bu üçü yaratmayı ne kadar iyi biliyoruz?
İlişkide tarafların alanlarının olması modern ilişki yorumlarında dilimizden düşürmediğimiz bir kavram. Aynı odada beraber çok eğleniyor olabiliriz, peki ya ayrı odalarda kapıyı çekip ayrı ayrı da iyi olabilir miyiz? En 'başarılı' ilişkilerin kişisel alanlara en çok saygı duyulanları olduğu söyleniyor...
Ama benim bugünkü sorum "eşin/partnerin senin alanına ne kadar saygı duyuyor ve yer bırakıyor" değil. Sen kendi alanına ne kadar sahip çıkıyorsun?
Hani o ilk tanıştığınızda heyecanla dünyasına buyur ettiği adam/kadın hala oralarda bir yerde mi?
İki yanında iki bahçe olan küçükçe bir ev hayal ediyorum; evde iki kişi yaşıyor ve her bahçe birine ait. Evi besleyen, doyuran ve güzelleştiren bahçeler bunlar ve her ikisinin de anahtarları sahibinde. Anahtarını paylaşmak ya da kendine saklamak tamamen kendi insiyatifinde.
Bazen şöyle bir otları yoluvermek için ötekinin bahçesine girip, elimiz değmişken çalıları budamaya daldığımız oluyor ya hani... İşte başta masum gözüken bu müdahaleler bir süre sonra bahçelerin özgün güzelliğini, doğasını, kimyasını bozuyor bazen, kimi bahçeleri otlar, dev dikenler bürüyor, kiminin en narin çiçekleri kuruyup gidiyor.
Sonra dengeyi sağlayamamış bu iki bahçeye muhtaç olan ev de beslenemiyor haliyle, yaşanmıyor o evde.
Bir ve iki kendisi olamayınca üç de anlamsız bir bütüne dönüşüp gidiyor.
İkinin bahçesine ve eve sahip çıkmadan önce kendi bahçemizi beslemekten asla kaytarmamamız ve vazgeçmememiz gerekiyor. Çünkü bir sağlam kalamaz olduğunda iki de var olamıyor, ve bir artı işareti de artık onları üç yapmaya yetmiyor.
YORUMLAR