Şiddetin her türlüsü…
Kadına yönelik şiddet deyince aklımıza yalnızca fiziksel açıdan şiddet gören kadınlar gelmiyor değil mi artık?
Son yıllarda daha fazla kuruluş ve kişi bu konuda sesini yükseltmeye başladı. Daha çok şiddet konuşur olduk, daha çok şiddet mağduru sesini duyurur oldu. Elbette alınacak çok yol, öğrenilecek çok ders var henüz. Şiddet olgusunun üzerinde durdukça bambaşka yönlerini keşfediyoruz, öğreniyoruz ve bilinçleniyoruz.
Şahit olduğum bir şiddet vakası var ki, akıllara zarar. Kimseler farkında değil. Ne şiddet uygulayan kişi farkında durumun, ne de şiddete maruz kalan kişi. Ortada şiddet kelimesi geçmiyor, kimse küfür etmiyor ya da kaba kuvvet kullanmıyor.
Ama bir kadın bu olaydan sağ salim kurtarmayı başarmış olsa bile, hayatının en büyük travmalarından birini yaşamış oluyor, aldığı duygusal yaraları hiç kimse görmüyor bile.
Doğum şiddetinden bahsediyorum.
Kendi kararlarını vermiş, kendi doğum deneyimine sahip çıkmış, kendi bilincini yükseltmiş taptaze bir hamile, heyecanla bebeğini beklerken istiyor ki deneyimini olması gerektiği gibi yaşasın. Vücudunda ve hayatında gerçekleşen bu mucizevî değişimi tam da kendisi nasıl istiyorsa öyle deneyimlesin.
Hazırlıklar, okumalar, sohbetler dokuz aya sığmıyor. Maddi durum belli, doktor seçme şansı yok pek. Ama diyor ki “bu benim doğumum. Doğurtulmayacağım, doğuracağım. Tıbbi olarak doğumumun önünde hiçbir engel yok. Doktorum kim olursa olsun, tam da istediğim gibi doğuracağım.”
Doğum günü geliyor, kadın el mahkûm hastaneye gidiyor. Elinden geldiğince sakin, kararlı…
En az kendisi kadar hazırlıklı ve bilinçli kocasından tam destek alıyor. Her şey tıkırında. Sonra o an geliyor.
Doktorun araya girip her şeyin nasıl olması gerektiğine karar verdiği an. O da “hasta”sının sağlığından başka bir şey düşünmüyor elbette. Kötü niyetli olduğunu kesinlikle ima etmek bile istemiyorum, o da eğitimini aldığı şekilde davranıyor ve düşünüyor ve bir an evvel o bebeği “kurtarmak” istiyor.
İlaçlar, müdahaleler birbirini izliyor ve anne eninde sonunda nur topu gibi yavrusunu kucağına alıyor heyecanla.
Emzirirken gözeri uzaklara dalan anneler görüyorum. Bakışları geri geldiğinde “olsun canım” diyorlar. “İkimiz de sağlıklıyız ya. Bebeğime kavuştum ya.”
Yüreğinde nelerin yer değiştirdiğini, kalbinin nasıl kırıldığını, kendi hayatının kontrolünü başkalarının eline vermiş olmanın özgüvenini nasıl zedelediğini kimselere söylemiyor.
“Sen karışma, biz biliyoruz ne yaptığımızı!” diyen sağlık personelinin kendisine uyguladığı şiddeti dillendiremiyor bile.
Elinde daha çok imkân ve güç bulunan kişinin, o an için bile olsa kendisinden daha zayıf olan kişiye uyguladığı baskının adı şiddettir. Şiddet uygulayan kişi bunun farkında olmasa bile bunun adı şiddettir.
Ne olur fark edin bu doğum şiddetini, herkesin sağlıklı görünüyor olması her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmiyor! Gidişat ümit verici ama şiddetin önüne geçebilmek için önce bir farkındalık yaratmak ve bu şiddeti tanımlamak gerekiyor.
Bugün Türkiye’de doğum hakları konusunda çalışan, kafa yoran ve bilinçlenen pek çok insan var, biliyorum. Ve bunun bir an evvel yayılması, hayatın en büyük mucizelerinden birinin, doğumun üzerine düşmüş bu karanlığın kaldırılması için her gün dua ediyorum…
YORUMLAR