Yaşadığımız dünya, yorucu bir yer. Yıpratıcı. Nankör. Sürekli çaba gerektiren, ama nadiren ödüllendiren bir yer. Yalnızca içinde yaşadığınız için yoruluyorsunuz. Karşılığını asla vermeyen bir dünyayı fazlasıyla sevmekten, fazlasını vermekten yoruluyorsunuz. Belirsiz sonuçlara yatırım yapmaktan yoruluyorsunuz. Belirsizliklerden yoruluyorsunuz. Grilerden…
Biliyoruz ki daima bu kadar yorgun değildiniz – umut dolu ve saf olduğunuz zamanlar vardı. İyimserliğinizin alaycılığınıza ağır bastığı, vereceklerinizin sonsuz olduğu zamanlar. Biliyoruz ki parçalandınız, un ufak oldunuz – kırık kalpler, tutulmamış sözler. Biliyoruz ki dünya, size karşı her zaman cömert olmadı, kazandığınızdan çoğunu kaybettiniz. Biliyoruz ki yeniden deneyecek şevki bulamıyorsunuz kendinizde. Biliyoruz.
Çünkü gerçek şu ki hepimiz, yorgunuz. Her birimiz. Belirli bir yaşa geldiğimizde, hepimiz, umutsuz bir şekilde kişisel tatmin arayan kırık kalpler, ağrıyan ruhlar ordusunun üyeleriyiz. Daha fazlasını istiyoruz; ama istemek için fazlasıyla yorgunuz. Olduğumuz yerden bıktık artık; ama yeniden başlamak, çok ürkütücü. Risk almamız gerekiyor; ama her şeyin ters gitme ihtimalinden korkuyoruz. Nihayetinde, kaç kez daha baştan başlayabileceğimizi bilmiyoruz.
Hepimiz, yorgunluğumuzda yalnız olduğumuzu düşünüyoruz. Ama gerçek şu ki birbirimizden de bıktık – oynadığımız oyunlardan, söylediğimiz yalanlardan, birbirimize sunduğumuz belirsizliklerden. Kötüyü oynamak istemiyoruz; ama aptalı da oynamak istemiyoruz. Bu yüzden kuruyoruz duvarları.
İnsanın ruhu yorgunken denemeye ve vermeye devam etmenin ne kadar imkânsız hissettirdiğini biliyoruz. Zamanında sözünü verdiğiniz neşeli ideallerin, şu an ne kadar yorucu ve umutsuz göründüklerini biliyoruz. Pes etmeye bu kadar yaklaştıysanız eğer, son bir kez daha denemeye çalışın, içinizden gelerek. Girişimlerde bulunmaktan yoruldunuz, biliyoruz. Sabrınızın tükenmek üzere olduğunu da biliyoruz. Ama şöyle bir gerçek var ki koşmaya devam etmezseniz, içinizde ikinci bir tutku dalgasının olup olmadığını asla bilemeyeceksiniz.
Hepimiz, düşündüğümüzden çok daha dayanıklıyız; bu, tartışmasız bir gerçek. Daha fazla sevgi verebilme, daha fazla umuda sahip olabilme, daha fazla tutkuyla hareket edebilme kapasitemiz daima var. Yalnızca, kendi yolumuz üzerinde, bu hareketlerin karşılığını görebileceğimiz noktaya varana dek yürümüyoruz. Sonuçları hemen istiyoruz ve göremediğimizde, pes ediyoruz. Yorgunluğun, bizi durdurmasına izin veriyoruz. Geribildirim alamadığımız için hayal kırıklığına uğruyor, bunun anlamının, tüm çabayı pencereden dışarı atmamız gerektiği olduğunu farz ediyoruz.
Çünkü hiç kimsenin kabul etmekten hoşlanmadığı bir gerçek var: hiçbirimiz, her günü, hevesle yaşayamayız. Hepimiz yoruluyoruz. Zaman zaman cesaretimiz kırılıyor. Ve bu duygular aracılığıyla, ilerlemeye iznimiz var. Yoruluyor olmanız, yaşadığınız hayattan bıkmış olmanız, değişim yaratamadığınız anlamına gelmiyor. Takdir ettiğiniz her insan, hayallerinin peşinde, tamamıyla yenik hissettikleri zamanlardan geçtiler. Ama bu durum, onları, hayallerine ulaşmaktan alıkoyamadı. Büyük değişimlerin peşinde, yavaşça tökezleme lüksünüz var. Her zaman çarpıcı, baş döndürücü bir dönüşüm olması gerekmiyor.
Hayatın bazı bölümleri, sessizce yaşanır. Yavaşça gelişirler. Her gün yaptığımız küçük, dikkatli seçimler sonucunda oluşurlar. Bu değişimlerin meydana gelebilmeleri için, kendimize zaman vermemiz gerekiyor. Evrimleşmelerini izleyebilmek için. Umutsuz bir hayal kırıklığı ile ortada kalmamak için.
Yorulduğunuzda, yavaşça ilerleyin. Sessizce gidin. Ürkerek gidin. Ama durmayın. Çok haklı sebeplerden dolayı yorgunsunuz. Yorgunsunuz; çünkü öyle olmanız gerekiyor. Yorgunsunuz; çünkü bir değişim yaratıyorsunuz. Tamamen haklı sebepler dolayısıyla yorgunsunuz ve bu, devam etmenizi gösteren bir işaretten başka bir şey değil. Yorgunsunuz; çünkü büyüyorsunuz. Ve bir gün, bu gelişim, tam olarak ihtiyacınız olan yenileşmenin yolunu açacak.
Kaynak: brightside.me
YORUMLAR