Özel merakım nedeniyle ruhsal gelişim çalışmaları yapılan seminerlere, toplantılara katılmaya çaba sarf ederim. O çalışmalarda en ön sıralarda oturan ve çok ilgili görünen bazı insanların günlük yaşamına baktığım zaman hayretler içinde kalırım. Katıldıkları etkinlikler sanki hiç etki yapmamış gibidirler. Duymak, dinlemek, ilgili görünmekle bir yere ulaşılamıyor, önemli olan öğrendiklerini yaşama katmakta, onu yaşam biçimi haline getirmektedir. Ruhsal gelişim çabası ayrı, hayat ayrı akmaz. Eğer gerçek bir insan gibi yaşarsanız hayatın kendisi bir ruhsal gelişim okulu ve yolu olur. İster manav, ister sanayici, ister bürokrat, ister bilim adamı veya siyasetçi olunuz hiç fark etmez, hangisini seçerseniz seçiniz; o işi insan gibi; bilgiyle, bilinçle, hakka, hukuka ve ahlak kurallarına uygun yaparsanız ruhsal gelişim yolunda yürüyorsunuz demektir.


Sosyal yaşamım nedeniyle tanıdığım birçok zengin insan vardır. Bir bölümü büyük bir açlık duygusu içinde gece gündüz daha çok şeye sahip olmanın telaşı içinde yaşarlar. Bir bölümü, varlıkları ne kadar artarsa artsın kaybetme korkusundan kurtulamazlar. Bir bölümü ise daha dengelidir ve şükretmesini bilirler. “İşim iyi, iyi kazanıyorum, çocukları en iyi okullarda okutuyorum, en iyi evde oturuyor, en iyi arabaya biniyorum, şoförüm bile var. Allah’tan daha başka ne isteyebilirim ki” der, şükrederler. Diğer iki zengin türüne nazaran daha dengeli yaşar, eşine, çocuklarına, torunlarına zaman ayırır, yeterli tatil yapar, her şeylerinin mükemmel ve tam olduğunu zannederler. Bilmezler ki daha işin başındadırlar. Bir insanın ailesini en iyi biçimde yaşatması önemli ve en kutsal görevidir. Fakat insanlık görevi bununla bitmez. Bu tip insanlara “Kendine Müslüman” derler. Gerçek insan, gerçek Müslüman, olanakları genişledikçe kendinden ve kendi ailesinden öte insanları da düşünen, onlara hizmet için yollar arayan insan demektir. Yalnızca kendiniz ve aileniz için bir hayat yaşarsanız, yalnızca bu dünyaya odaklanır, dünyasal gereksinimlere göre yaşar, yer, içer, gezer gidersiniz. Ruhsal gelişim ve içsel zenginlikle bir ilişkiniz olmaz.


Allah size ve ailenize maddi olarak hayırlı ve layık gördüğü şeyleri verdikten sonra, sizin esas göreviniz başlamalıdır. Allah’ın verdiklerine minnet ve şükür dille değil, ihtiyaç içindeki diğer insanlara hizmet ettiğiniz zaman gerçek yerine ulaşır. Allah size verdiyse sizin de Allah’tan hizmet yolunda cömertlik talep etmeniz, hayır ve hizmet kanallarınızı açmasını dilemeniz, başka insanlara hizmet ederek sahip olduklarınızı paylaşabilecek güç ve kuvveti istemeniz gerekir. Allah’ın size kısmet ettiği her nimet ihtiyaç içindeki başka insanlarla paylaşma sorumluluğu ile birlikte gelir. İçsel dünyası zengin olan insanlar bu sorumluluğun bilincindedir. Bir insanın sahip olduğu şeyleri hiçbir art niyet ve beklenti içinde olmadan başka insanlara vermesi, onlar üzerinde bir egemenlik oluşturmaya yeltenmeden ihtiyaçlarını cömertlikle karşılaması, yoksulluklarını paylaşması, verdiklerinden gurur duymaması, bir hak iddiası içinde olmaması, teşekkür dâhil hiçbir ödül beklememesi kolay iş değildir. İşte vermenin zorluğu burada başlar.


Yolun kolayı dünyasal işlerde akla kalbi ortak yapmaktır. O zaman hayatınız ruhsal yaşamın zenginliği içinde akar; kavgalar, mücadeleler, hırslar, kıskançlıklar, kinler, hasislikler biter, hayatınıza huzur, hayır ve bereket gelir. Kalbinizle birlikte yolunuz da aydınlanır, ufkunuz açılır, yaşamınız güzelleşir.


Yazı: Öğretim Görevlisi ve Yazar İnal Aydınoğlu

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.