Londra temelli Womankind, Asya ve Afrika’da çeşitli ülkelerden topluluklarla bağlantıda olan uluslararası bir kadın örgütü. The Peace Center ise çalışmalarına 1974’lerde Cenevre’de başlayıp bugün Uganda’da devam eden köklü bir feminist organizasyon. İkisi de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan şiddet, ekonomik zorluklar, kadınların siyasete katılımı gibi konularda başarılı projeler yürütüyorlar ve genç feministleri hem fonlayarak, hem de bir kaynak havuzu oluşturup geliştirmeye katkıda bulunarak dünyanın birçok yerinde feminist aktivistlere dokunuyorlar.


Bu iki topluluğun bir araya gelip güçlerini birleştirerek üzerinde çalıştıkları kaynak projelerinden biri de, 2019’da yayınladıkları bir rehber. “Harnessıng Our Power With Soul: Bespoke Curriculum for Transformational Leadership and Wellness”(Gücümüzü Ruhumuzla Geri Almak: Dönüştürücü Liderlik ve İyilik Hâli için Özel Müfredat) başlığıyla yayınladıkları İngilizce rehberde, hem kadın örgütlerini, hem de bu örgütlerde emek veren, üreten aktivistleri besleyecek, güçlendirecek öneriler yer alıyor.


Rehberin merkezinde, “dönüştürücü liderlik”, “feminist liderlik” ve “esenlik” konuları var. Esenlik kelimesi biraz gıcık duruyor, üzerinde çok konuşmadığımızdan, ama bu yazıda kelime, wellbeing ya da wellness olarak İngilizce duyduğumuz kelimeleri karşılamak için kullanılacak. Bu kavram üzerinde az konuşuyor olmamız ayrı bir köşede konu. Feminizm nedir? yazısını okumak için tıklayınız...


Feminist liderlere can suyu

Dönüştürücü liderlik, “feminist liderliği anlamaya ve toplulukları desteklemenin, örgütlülüğü güçlendirmenin bir yolu” olarak tanımlanıyor. Feminist liderliğin uygulanabilir olması için, sağlıklı yaşamın, esenliğin gözetilmesi gerektiğini savunan rehber, aynı zamanda tüm dünyada aktivistlerin, feministlerin karşılaştığı zorlukların fiziksel ve mental olarak yıpratıcı olabildiğinin altını çiziyor:


“Hareketimize, aktivizmimize meydan okuyanlar, çalışmalarımızın derin kişisel doğasının tamamen farkındadır ve bu nedenle, bizi en çok inciten, en kişisel yollarla bizlere saldırırlar. Bedenlerimizi, yaşamlarımızı, sevdiklerimizi ve değer verdiğimiz her şeyi tehdit ederler. Onurumuzu ve bütünlüğümüzü hedef alarak bizi ailemizden ve topluluktan uzaklaştırmaya; kendimizden ve ruhumuzdan acımasızca ayırmaya çalışırlar. Bir kere dağıldığımızda, öfkeli ve kırgın olduğumuzda, kendimize zarar vermeye ve çevremizdekilere saldırmaya başlarız. Bizi hem kendimize, hem de çevremize zararlı bir tehdit haline getirirler.”


Kadın mücadelesine emek veren aktivistlere, “kendini gözetmek şımarıklık değildir” diye de hatırlatıyor Womenkind. Topluluğun gönüllülerinden Hannah Coombes, yayınladığı “Öz Bakım: Feminist, Politik, Radikal” başlıklı yazısında şöyle diyor:


“Feminist bakışla öz bakım, kadın emeğinin küçük ödüllerle sürekli olarak sömürüldüğü ve bazı kimliklerin düşmanca görüldüğü bir dünyada; kadınların zihinsel, fiziksel ve duygusal iyiliğini korumak ve sürdürmekle ilgilidir. Bu nedenle kendine iyi bakmak, cinsiyet, ırk, sınıf, cinsellik vb. temelinde ayrımcılık yapan sistemlerde çalışmak zorunda kalan kadınlar ve diğer marjinal gruplar için özellikle önemlidir.”


Suçluluk duymadan iyi olmak

İster kadın hakları için mücadele ediyor olalım, ister gücümüz yalnızca hayatta kalma mücadelemize yetiyor olsun, konuyu bir de bu açıdan değerlendirmek faydalı olacaktır.


Kendimize daha iyi bakmak, daha sağlıklı olmak için yapmamız gerekenler olduğunu düşünüyor ve kendimizi bu eylemlerden bir şekilde alıkoyuyorsak, arkasında yatan sebepler çok daha derinlerde, toplumsal söylemlerde bile yatıyor olabilir. Öz bakım meselesini politik bir mesele olarak ele almak, kendimize verdiğimiz değeri de bir kez daha düşünmemizi sağlayacak.




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.