“Sabah boşluğu” diye bir şey varmış, bilmiyordum. Az renkli, insana metali anımsatan bir serinliğin içine yerleşmiş bir sabahın erken saatleri... Beklediğim, kendimi hazırladığım sabah kaosu, koşturmacası yerine çok boş caddeler, sokaklar, sessizlik. Kalitesiz yemeklerinin kokuları dışarıya yayılan, banal, parlak neonları gözlerime batan ve bangır bangır Serdar Ortaç çalan büfelerin kepenkleri bile açılmamış henüz. Harika ve beklenmedik bir sabah yani...


Kolayca bir dolmuş buldum. Gelişigüzel hareket ediyor gibi görünmelerinin altında, topluca, gizli bir anlaşmaya uyar gibi, ses çıkarmadan bir yerlere gitmeye odaklanmış insanlar biniyor birer birer. Arabadaki tek ses, TRT radyosundan gelen Türk sanat müziğinin neden olduğu rehavet.


İnip iskeleye yaklaşınca, kimden mama isteyeceğine karar vermeye çalışan tombul sokak köpeğinin sempatik bakışlarını, “işlemleri yapıldığı için lütfen beklemesi” gereken insanlar fark etmiyor. “Kart yüklemesi gerçekleşenler”, bu gerçekleşmenin getirdiği rahatlamışlık ve kendine güvenle hızlı adımlarla turnikelere doğru gidiyorlar.


Parlak turuncu güneş portakalının aydınlattığı martılı denizde, sakin geçen bir yolculuk... Vapur çıkışı, sürüldükleri saflara doğru sessizce ilerleyen asker birlikleri gibi, aralarında tek söz etmeden aynı yöne yürüyen bir güruh... Herhangi birine dönüp "Hello." demek, bir başkasını dürtüp "dütdüt" yapmak, "guguuk! demek geliyor içimden. Herkes o kadar sessiz, ciddi, seri. Kutsal amaçlarımıza doğru gidiyoruz hızlı hızlı. Kocaman bir oyunun içinde yer alıyor gibi hissediyorum kendimi, gülümsememe engel olamıyorum.


Kara komedi gibi bir sabah yine...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.