Haftalardır her gözümü kapattığımda, kafamda arkadaşımın intiharı tekrar tekrar canlanıyor. Söylenene göre tek başına arabayla yola çıkmış, sonra deli gibi sarhoş olmuş ve kendisini bir binanın çatısından aşağıya atmış.


Ölümle birlikte doğal olarak gelen keder ve üzüntüye ek olarak, arkadaşımın ölümü beni kaçırılmış bir fırsatın hayaleti ile birlikte bıraktı. Yanlış giden bir şeyler olduğunu bilmeliydim.


Gençti, zekiydi ve olmak istediği her şey olabilirdi. Kişisel hayatında birkaç badire atlattığını biliyorum ama kendisine zarar vereceğini asla düşünmezdim. Kendime sürekli bana neden ulaşmaya çalışmadığı sorup duruyorum ve bu aklıma çok daha kötü bir fikir getiriyor; belki de çalıştı ama ben fark edemedim.


Onun ölümünü çözmek ve kendi genel sağlığımı korumak için kendimi arkadaşımın başına gelenin gerçekten kötü bir kaza olduğuna ikna ettim. Onun anısına, etrafımdaki birisi aşırı stresli ya da depresyonda olduğunda bunu mutlaka fark edeceğime dair kendime söz verdim. Eğer etrafımdaki biri duygusal ya da zihinsel stres altındaysa ve bunu fark edersem, trajik, erken bir ölümü engelleyebileceğime inandım.


Ama maalesef, aynı şeyi yeniden yaşadım.


Bu sefer yaşamına son veren eski bir sınıf arkadaşım olmuştu. Akademik başarı sahibi, iyi bir iş sahibi ve oğlu olan yalnız bir ebeveyndi. Yine de sessizce bir şeyler ile mücadele ediyormuş ve intihar edene kadar yaşadığı içsel savaşın üstesinden gelemedi.


Onun nasıl öldüğünü asla öğrenmedim. Buna katlanamadım. Ölümü beni kesinlikle şaşkına çevirmişti ve sadece küçük oğlu ebeveynsiz büyüyeceği için değil, bana ölümünden aylar önce ulaşması da bu şaşkınlığın sebeplerindendi. Durumu tamamen kaçırmıştım.


Ölmeden birkaç ay önce Facebook’dan bana seslenmiş ve hayatımın nasıl gittiğini sormuştu. Cevabımı kısa ve kibar tutmuştum. Ona iyi olduğumu ve her zaman istediğim gazetecilik kariyerime başladığımı yazmıştım ve onun hayatının nasıl gittiğini sormuştum.


Bana asla cevap vermedi. Birkaç ay sonra başına geleni öğrendiğimde kendimi hasta hissettim.


Öylesine karanlıkta ışığı bulmak zordur, bu yüzden arkadaşlarımın ölümleri hakkında mümkün olduğunca az düşünmeye çalışıyorum. Ama üzerine beş intihar haberi daha aldım. Hepsi oldukça genç ve yetenekliydi ve bu benim düşüncelerimden sıyrılmamı imkansız hale getirdi.


Ne kadar düşünürsem düşüneyim ve ne kadar istersem isteyeyim, intihar edenlerin hiçbirini engelleyemeyeceğim gerçeğini kabul etmek zorunda kaldım. Akıl hastalığı etrafındaki anlatıyı değiştirmek için yapabilecek, yapmam gereken bir şeyler olmalı.


Ruh sağlığı açığa vurulmalıdır ve bu benimle başlayacak.


İşe, arkadaşlarıma ‘naber’ yerine ‘nasıl hissediyorsun’ diye sormakla başlayacağım. Bu onlara duygusal ve zihinsel durumlarını rahatça tartışabilmek için gerekli şansı verecektir. Bu tür konuşmaları gizli tutacağıma dair söz vereceğim, böylece bana açılmak için kendilerini güvende hissedeceklerdir.


Kendi hayal kırıklıklarımı ve üzüntülerimi paylaşmak için daha hevesli olacağım, böylece arkadaşlarım benzer şeyler yaşayanların sadece kendileri olmadığını görecekler. Sosyal medya üzerinde zihinsel sağlıkla ilgili daha fazla tartışma başlatacağım.


Evet, bunlar benim yapacaklarım ve sizi de bana katılmaya davet ediyorum.


Sylvia S.


İngilizce’den çevirdiğimiz bu yazı blogher.com’da yayınlanmıştır.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.