Canlıların yaşamı algılamalarını sağlayan duyularımız sayesinde duygularımız ve düşüncelerimiz şekillenir. Tüm duyular da algılarımız sayesinde şekillenir. Yani dünyayı nasıl gördüğümüz algılarımızla ilgilidir. Herkes aynı ağaca bakar fakat kimi üstüne bıçakla kalp çizerken, diğeri o ağacı sanatsal bir esere dönüştürür, öyle bir çizer öyle bir yazar ki; ruhları zenginleştirir. Algı kişiseldir. Bizler dünyayı bir bütün olarak algılarız. Bize gelen uyarıcıları birbirinden ayrılmış bir şekilde değil, bir arada anlamlı bütünler halinde görürüz. Yani uyarıcıları çerçeveler, çizgiler, renkler olarak değil de masa, sandalye, Ali, Ayşe olarak görürüz. Önümüzdeki her şeyi, tamamen kendi başımıza; çağrışımlar, hakkında edindiğimiz bilgiler, kuşaklar arası aktarımlar, kültürel, sosyal, bireysel tüm öğeler olmaksızın net bir şekilde görebilmek imkansızdır. Bu konuda en kapsamlı açıklamaları yapan Gestalt kuramcılarına göre algı, bir örgütlemedir. Bu örgütleme; tamamlama, gruplama ve şekil - zemin biçimindeki görme eğilimlerimizi açıklayan yasalardan oluşur. Bundandır ki; tamamlanmamış işler, insan zihnini en çok oyalayan ve ruh sağlığını doğrudan etkileyen işlerdir.


Doğayla bağlarımız giderek koptuğundan olsa gerek, algılarımızı zenginleştirmek için sanata, edebiyata başvuruyor; bu açığı sinema, tiyatro, kitap, opera gibi faaliyetlerle tamamlamaya çalışıyoruz. Doğayla bütünlük bozulmadığında gerçek ‘görme’ ortaya çıkacak ve güzelliğin gerçekte ne olduğu anlaşılacaktır oysa. Algılarımızı şekillendirecek böylesi şeylere başvurmak madalyonun parlak yüzü üstelik. Toplumun yaklaşık %85’inin bunların hiçbirini yapmadan, sadece televizyon izleyerek algılarını şekillendirdiği düşünülecek olursa, hayatımızda ‘güzellik’ kavramının neredeyse yok olması daha manidar olacaktır.


Biz sıradan insanlara zihnimizin işleyişinin büyük bir bölümünün serbest irademiz dışında gerçekleştiğini gösteren en büyük kanıt da rüyalardır. Rüya da sahibine özeldir; tarifi imkansız, duygusu sınırsızdır. Bu işin kuramını geliştiren Freud’un fizyolojiye gereğinden fazla bel bağlatmasından öte, kişinin kendisinin bile aklına getiremeyeceği gizil yanlarının, yine kendi yorumuyla anlamlandırılmasıdır ki, bu da uyanık halin en derin gözüdür. Yapılmayanın yapılabildiği, görülmeyenin görülebildiği, işitilemeyenin işitildiği kısaca tamamlanmamış her işin bir biçimde tamamlandığı rüyalar sayesinde sağlığımızı korur, güvenli bir biçimde ihtiyaçlarımızı karşılarız. Bu güvenlik; uyanıklığın kırdığı cesareti her gün yeniden toplamamızı sağlar. Uyanıklıkta rüyalarda kullandığı bu dili kullanmayı sürdürenlerin deli diye kliniğe kapatılmaları da; önyargısız, yansız, hiçbir imgeye yer vermeden, hayatla doğrudan temas kurma halinin sistemler için ne büyük tahribatlar yaşatacağının en büyük kanıtıdır.


"Bir kere rüyamda kelebek olduğumu gördüm. Şimdi artık rüyasında kelebek olduğunu gören Chuang Tzu muyum, yoksa rüyasında Chang Tzu olduğunu görmekte olan bir kelebek miyim bilmiyorum" diyerek gerçeklik algısının ne kadar göreceli olduğunu ifade eden Çinli bilge Chuang Tzu’ya şarkıdaki gibi ‘gördüğüne inanma’ diyerek selam edelim ve bitirmeden tekrar tekrar hatırlatalım: Siz siz olun sakın gördüğünüze inanmayın!


Başlık: Gördüğüne inanma!*

*Bandista grubunun ‘Her şeyin Şarkısı’ adlı şarkılarının nakarat kısmı. 'Her şey herkesleşiyordu, herkes her şeyleşiyordu…’ diye başlar şarkı.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.