Aşı nedir?
Aşının ne olduğu ile ilgili bilgi ihtiyacının yanı sıra “Aşıların içinde ne var? Aşıların içeriği nedir?” sorularının cevapları da merak ediliyor. Aşı, insan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma özelliklerinden arındırılması veya bazı mikropların salgıladığı toksinlerin etkileri ortadan kaldırılması yoluyla geliştirilen biyolojik ürünlere verilen isim. Mikrop ya da toksinler, bu şekilde vücuda zarar vermez hale geliyor. Vücut, bu hali ile kendisine zarar vermeyen mikrop ya da toksini tanıyor ve onlara karşı bir savunma geliştiriyor. Böylece gerçek mikropla karşılaştığında, önceden geliştirmiş olduğu savunma sistemini kullanarak savaşıyor. Böylece kişi, artık hastalığa karşı bağışıklık kazanmış oluyor. Başka bir deyişle bu kişi artık o hastalığa karşı bağışık hale geliyor. Oluşan bağışıklama genellikle ömür boyu vücutta kalıyor ve hastalık etkeni ile karşılaşınca onu etkisiz kılmak için savaşıyor. Aşılar büyük ölçüde çocukluk çağında, hastalık etkenleriyle karşılaşmadan mümkün olduğunca erken şekilde uygulanıyor.
Aşılar, bulaşıcı hastalıkları önlemede ve yayılmasını önlemede büyük öneme sahip. Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarına göre, 1974 yılında başlatılan Genişletilmiş Bağışıklama Programı ile birçok aşının yaygın uygulanması sonucu çeşitli hastalıklara bağlı milyonlarca ölümün önlendiği, bazı hastalıkların ortadan kalktığı veya dünyada kısıtlı bölgelerde sınırlandığı belirtiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19 pandemisinden önce hazırlayıp yayınladığı genel Mart 2019 raporuna göre ise aşılama küresel olarak yılda 2-3 milyon ölümün önüne geçiyor.
Günümüzde 20’den fazla hastalığa karşı koruyucu aşı bulunuyor. Bebeğe ve çocuğa aşı yaptırmamak bazı aileler tarafından düşünülen bir seçenek olsa da halk sağlığı alanında “Bağışıklama hizmetleri” olarak tanımlanan aşılama; bulaşıcı hastalıkların denetim altına alınmasını ve yok edilmesini sağlayan, böylece dünya genelinde yılda 2-3 milyon ölümü önleyen, en etkili halk sağlığı girişimi olarak ifade ediliyor. Özellikle bebek ve çocuklarda aşı ile önlenebilir hastalıkların ortaya çıkışını ve bu hastalıklardan kaynaklanan ölümleri önlemek için ülkemizde aşılama hizmetlerine yönelik “Genişletilmiş Aşı Programı” uygulanıyor. Bu program sayesinde Türkiye'de aşılama oranının %95'in üzerine çıkabildiği belirtiliyor. Başarılı aşılama olarak kabul edilen bu oran ile ülkenin 2002 yılında çocuk felci ve yenidoğan tetanosundan temizlendiği, yüksek ölüm oranının 2009 yılında ortadan kaldırıldığı vurgulanıyor.
Bulaşıcı hastalıkları önlemede bu kadar büyük role sahip aşılara yönelik karşıt görüşler de zaman zaman dikkat çekiyor. “Aşı karşıtlığı” akımı olarak genelleştirilebilecek aşı kararsızlığı ve aşı reddi, bazı ebeveynler tarafından çocuklarını aşılatmama davranışıyla ortaya çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre “Aşı kararsızlığı”; aşıya ulaşılabilirlik mümkün olduğu halde, bazı aşıların uygulanmasını kabul etmede gecikme ya da bazı aşıların uygulanmasına izin vermeme anlamına geliyor. “Aşı reddi” ise tüm aşıları reddetme iradesi ile kendini veya çocuğunu aşılatmama durumunu ifade ediyor.
Aşı karşıtlığı nedenleri nelerdir? Aşı reddi ve aşı kararsızlığı nasıl başladı?
1998 yılında Dr. Andrew Wakefield isimli bir gastroenterologun, kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısını otizmle ilişkilendirdiği makalesi üzerine; makaledeki çalışmanın sadece 12 çocuktan ibaret özel seçilmiş bir gruba yönelik yapılması ve mali, etik ve metodolojik uygunsuzluklarla dolu olduğunun tespit edilmesi sebebiyle, yayınlandığı Lancet isimli bilimsel dergi tarafından geri çekilmesine, yayınlandığı sayıda dergide makaleyi eleştiren bir değerlendirme yayınlanmasına, doktorun çıkar ilişkilerinin ortaya çıkarılıp İngiltere tıbbi sicilinden silinmesine ve KKK aşısının otizmle ilişkili olmadığını ortaya koyan yüzlerce bağımsız çalışmaya rağmen konu halen merak uyandırmaya devam ediyor. İngiliz devlet kurumu olan Tıp Araştırma Konseyi (Medical Research Council)’in konuyu ele alıp 37 uzmanla nesnel bir kurul oluşturması ve alt kurullarla birlikte aşının otizme neden olduğuna dair kanıt olmadığını ortaya koymasına rağmen medyanın konuyu ele alış biçimi aşı konusunda anne-babaların kafalarını karıştırmaya yetmiş oldu. Pek çok bilimsel çalışma; kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşısı MMR'ı olan çocuklar ile olmayanlar arasında gelişimsel gecikme riski açısından hiçbir fark bulamadı.
Tek bir makale üzerinden başlayan aşı karşıtı görüşler sebebiyle kızamık vakalarında artış gözlemlendiği söylenirken çocuğunun aşılatmamanın bir hak olduğu, öte yandan aşılanmayan bireylerin bulaştırıcı olmaları sebebiyle başkalarının sağlığını riske attığı yönünde tartışmalar zaman zaman tekrar alevleniyor. Aşılar konusunda tereddütlere sebep olan birçok faktör bulunuyor. Tereddüdü, devlet onaylı tıbbi deneylerin genellikle 20. yüzyılda hastaların doktorlara olan güvenini zayıflattığı Amerikan sağlık hizmetleri tarihinde görmek mümkün. Ayrıca, aşıların doğası gereği yaşanabilen geçici yan etkiler, aşı ile önlenebilen hastalıkları tanımama, şirketlere ve kurumlara güven eksikliği gibi faktörler aşılar konusunda çekinceler yaratıyor. Nadiren görülebilen çeşitli yan etkiler de söylentilere yol açabiliyor ve göz korkutabiliyor. Oysa ki aşı ile korunulabilen hastalıklar geçirildiğinde çok daha ağır sonuçlar yaratabiliyor. Halk sağlığı uzmanları aşı reddinin suçiçeği, istilacı Haemophilus influenzae tip b hastalığı, pnömokok hastalığı, kızamık ve boğmaca salgınları ile ilişkili olduğunu vurguluyor.
Önlenebilir hastalıklara yakalanmama şansı, aşılar sayesinde mümkün oluyor. İstanbul Tabip Odası’nın henüz Covid-19 salgını ortada yokken ortaya koyduğu bilgilere göre; toplumda aşılama oranlarının yüzde 95'in altına inilmesi durumunda toplum bağışıklığı düşüyor. Hastalığa duyarlı insan sayısının artıyor, etkenle karşılaşma olasılığı yükseliyor ve daha önce az görülen ya da hiç görülmeyen hastalıklar salgınlar yapmaya başlıyor. Bunun bir örneği olarak 2005 yılında Avrupa'da görülen kızamık salgını gösteriliyor. Ülkemizde 2008-2011 yılları arasında bildirilen kızamık vakası yokken, 2013 yılında 7.500 kızamık vakası bildirildiği, bu sayının giderek artış gösterdiği hatırlatılıyor. Savaş öncesi dönemde çocuk felci vakalarının görülmediği Suriye'de, aşılama hizmetlerinin aksaması ve bölgeye başta Afganistan olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinden gelen kişilerin hastalık etkenini taşıması ile bu coğrafyanın yeniden çocuk felci için riskli bölgeler arasına girdiği vurgulanıyor.
Kızamık vakaları arttı
Aşı karşıtlığı, Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı 10 küresel sağlık sorununun başında gösteriliyor. Tarihsel başlangıcı 1800’lü yıllarda dayanılan çeşitli sebeplere uzansa da söz konusu makale ile yirmi yıl öncesinden başlayarak giderek artan aşı reddi vakaları, aşılama oranlarında düşüşlere neden olmuş ve aşı ile korunabilir hastalıkların sıklığında artışa yol açmış durumda. Dünyada 2018 yılında görülen toplam kızamık vaka sayısı 324.277 iken, 2019 yılının sadece ilk iki ayında içinde 74.338 kızamık vakası görülmüş. ABD’nin New York eyaletinin Rockland bölgesinde, 29 Mart 2019 itibarıyla 153 kızamık vakası tespit edilmiş ve kızamık salgını nedeniyle olağanüstü hâl ilan edilmiş. Acil önlem planı çerçevesinde, bir ay boyunca aşısız çocukların okullar, alışveriş merkezleri v.s. kamusal alanlara girişi yasaklanmış.
Ülkemizde ise son sekiz yıldır “aşı karşıtlığı” hareketinin başladığını söylemek mümkün. Önceleri çok az sayıda olan aşı reddi vakaları, 2015 yılında “aşı uygulaması için ebeveynden onam alınması” ile ilgili bir davanın kazanılması ve aşı karşıtı söylemlerin sık sık medyada yer bulması ile hızla artış göstermiş durumda. Çocuklarına aşı yaptırmak istemeyen ailelerin sayısı; 2011’de 183’ken, 2013’te 980, 2015’te 5 bin 400, 2016’da 12 bin düzeyine yükselmiş, aşı reddi ile ilgili vaka sayısı 2018 yılı itibari ile yirmi üç bin düzeyine ulaşmış.
Türkiye’de 2016 yılında yüzde 98 olan aşılama oranı, 2017 yılında yüzde 96’ya gerilemiş. Ülke genelinde 2017 yılında 85 çocukta kızamık görülürken, 2018’in ilk üç ayında kızamık vaka sayısı 44’e ulaşmış. Yeni kızamık olguları 2016 yılından bu yana on kat artış göstermiş. Bilim insanları, aşı reddi vakalarının 50 bine ulaşması durumunda salgın meydana gelmesi olasılığının oldukça yüksek olduğunu belirtiyor.
Aşı karşıtı görüşlerin çoğu; aşıların içeriğinde bulunan kimyasal maddelerin insan sağlığına zararlı olduğu, aşı üreten firmaların bilimsel araştırmalar üzerinde etki sahibi olduğu hatta bazı besinleri tüketerek doğal yollarla da aşıyla önlenebilir hastalıklardan korunmanın mümkün olduğu yönündeki söylemlere dayanıyor. Aşı karşıtı söylemlerin bir diğer dayanağı da aşının içeriğindeki cıvanın otizm ile ilişkili gösterilmesi. Çok sayıda bilimsel çalışmada böyle bir ilişki gösterilememesine rağmen, dünyada yaklaşık yirmi yıldır, ülkemizde son on yıldır uygulanmakta olan aşılar aşı reddini azaltmak için civa içermiyor. Uzmanlar, aşı reddinin artması durumunda yıllardır ortaya çıkmayan (çocuk felci, yenidoğan tetanozu v.s) bazı hastalıkların yeniden baş göstermesi konusunda endişelerini ifade ediyor.
Derleyen ve çeviren: Senem Tahmaz
Referanslar:
İstanbul Tabip Odası “Aşı İle Önlenebilir Hastalıklardan Korunmak Her Çocuğun Hakkıdır “ (2015) Şuradan alındı: https://www.istabip.org.tr/ebulten/son/bulten_2015_146/yk.html
Salmon, Dudley, Glanz, Omer. “Vaccine Hesitancy: Causes, Consequences, and a Call to Action” (2015). Şuradan alındı: https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0749379715003141
Emel Gür “Aşı Kararsızlığı – Aşı Reddi” Türk Pediatri Dergisi (2020) İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Sosyal Pediatri Bilim Dalı. Şuradan alındı: https://www.journalagent.com/tpa/pdfs/TPA_54_1_1_2.pdf
“Aşı nedir, nasıl etki eder?” Şuradan alındı: https://asi.saglik.gov.tr/genel-bilgiler/49-a%C5%9F%C4%B1-nedir,-nas%C4%B1l-etki-eder.html
YORUMLAR