Akyakalı Kırpık ve arkadaşları
“İnsan hariç hiçbir canlı ‘sevmediği’ için öldürmez.” Üç gün önce Bodrum’da köpeği Kırpık zehirlenerek öldürülen bir tanıdığımın ilk isyan cümlesi... İnsan… O belalı yaratık. Bile isteye bir insanın başka bir canlıya bunu yapabilmesini aklım almıyor dediğim anda hala böyle bir cümle kurabiliyor oluşuma şaşırıyorum. İnsanın yazdığı tarihin her yanından bu kadar kan akıyorken, bugün dünya dört bir yandan vahşet haberleriyle sınanıyorken kötülüğe şaşırabiliyor olmak, en basit ifadesiyle aptallık gibi. Lakin var olduğumuz müddetçe sahiplenmekten onur duyacağımız en birinci aptallık bu olmalı. Kabullendiğim, isyan etmediğim, içselleştirdiğim anda o kötülüğün parçası olacağımı hissediyorum.
Sosyal medya, uzağında olduğumuz pek çok yaşama ortak ediyor bizi. Kendi adıma en sevdiğim yanı bu. Kalbini büyüten pek çok hikayenin, sevginin, insanın yaşadıklarına ortak olabiliyor ve hatta yeri geliyor ilham alıyorsun. Bundan bir sene önce sokak köpeği olan Akyakalı Kırpık’ın ve Bodrumlu Serdar Bey’in yolları Akyaka’da kesişmişti. İnsanın ciğerine ciğerine bakan çok içli bakışları vardı Kırpık’ın. Beni fotoğraftan bile bir anda yakalamıştı ki Serdar Bey’in o bakışa vurulup Kırpık’ı kendine yoldaş etmesini anlamak hiç zor değildi. Bazılarını sevmek için çok çaba gerekir; Kırpık gibi bir güzelliğiyse sevmemek için…
Birlikte Bodrum’a doğru yola çıktılar ve öyle başladı macera. Bir Akyakalı ve bir Bodrumlu, sonuçta biri körfezin merkezinden, biri ucundan Gökova havası almış iki can, pek çok güzel anının ve sevginin yaşanmasına sebep oldular. Bodrum meyhanelerinde, sokaklarında, çay bahçelerinde bir sürü sevgi büyüttü Kırpık. Ara ara “kaçıp” gittiği tanıdık restorantlarda Serdar Bey hesabına yazdırıp bonfileleri mideye indirişini gülerek okuduk, eğlendik.
Yaşamın ve evlerimizin toprakla iç içe olduğu böyle yaşam yerlerinde hayvanları dört duvar arasına hapsetmenin yanlış olduğunu düşünenlerdenim ben de. Şehirde yaşarken eve almaktan başka bir çare yok belki ama imkanların o fırsatı tanıdığı yerlerde tüm canlıların özgür ve varoluşlarının gerekliliğini yaparak yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Kırpık da böyle yaşıyordu; özgür ve mutlu… Ta ki mahallenin çöp konteynırına bir canavarın attığı zehri yiyip yaşamını kaybedene kadar.
İnsan tüm yaşam alanlarının sadece kendisine ait olduğu algısına ve bencilliğine nerden bu kadar emin olarak yaşamaya başladı acaba? Doğada yaşayayım, doğal sebze meyve yiyeyim, gezen tavuk yumurtaları olsun her gün soframda ama sabahları horoz sesiyle uyanmamayım, kedi köpek olmasın etrafımda, bütün haşeratlara ilaç sıkayım ama yediklerim doğal olsun!
Bencillikten çürümemize ramak kaldı. Tüm bu GDO’lu ürünler, herşeyin doğalını, doğaya en yakın olan yerlerde bile bulmakta yaşadığımız zorluk… Hepsine sonuna kadar müstahakız. Kurunun yanında yaş da yanacak ama varsın yansın, razıyım, ağaçların, hayvanların ve tüm doğanın böyle böyle insanlıktan aldığı intikamı izlemekten buruk bir memnuniyet duyuyorum. Yarattığımız vahşetin karşılığını görüyoruz sadece.
Kırpık ne yazık ki ne ilk ne de son. “Bodrum bozuluyor, evcil hayvanlarla bir arada yaşama kültürü de yok oluyor… Kime ne kötülük etti? Nasıl insan bunlar?” yazmış Serdar Bey. Bozulan keşke sadece Bodrum olsa. Bodrum’u düzeltmeye çalışır, çözerdik sorunu. Lakin sorun insan. Biz gibiler, etrafımızda ne varsa daha çok severek bu vahşiliği ezmeye çalışacağız. Keşke yenmek diyebilseydim. Lakin dokuz canlı da değil, ölümsüzlüğü bulmuş bir kötülükten bahsediyoruz.
YORUMLAR