Hangi TC?
İnsan evrimleşen bir yaratık. Çağların etkisiyle uzuyoruz, inceliyoruz, dişlerimizi fiziksel vahşiliğimizi kaybediyor, daha uzun yaşıyoruz. Bu evrim içinde beyniyle cinsel organı yer değiştiren insanlar da var ne yazık ki. Bir nevi tür bozukluğu, insan adına talihsiz bir trajedi. Ses, koku, görüntü, dokunuş ne varsa algı olarak bünyeye giren, bu yeni ‘beyin’le algılanıyor. Dolayısıyla karar veren de o, kararı uygulayan da.
Son bir haftadır – aslında çok daha uzun zamandır – başımızdaki meselelere bakınca hangi beyinlerle karşı karşıya olduğumuz ortada. Bu ülke insanın son yedi günde en çok duyduğu kelime “tecavüz” .Bir gün bu kabus sona ererse ülkenin birkaç sene psikiyatri kliniğine dönüşmesi hepimiz adına hayırlı olacaktır. Zira çok fazla kirletildik; sadece bu hastalıklı beyinler tarafından tacize, tecavüze uğramış, evlendirilmiş, şiddet görmüş insanların değil, herkesin bir arınmaya ve ruhsal temizliğe ihtiyacı var.
Ülkenin en medeni ve sosyal ortamlarında da yaşayıp büyümüş olsanız, bir kadın olarak üzerimize nasıl hastalıklı ve tetikte bir ruh halinin sinmiş olduğunu insan bir şekilde Edirne’nin ötesine geçtiğinde anlıyor. Sınır ötesinin batı yakasında bir kadın olarak üzerine sinen, en basit ifadesiyle müthiş bir hafiflik… Her ne şekilde giyinmiş, süslenmiş vs. olursan ol, herkes kendi halinde, derdinde... Haliyle bir iki gün içinde beden hareketlerin rahatlıyor, vücuttaki artık refleksleşmiş kasılmalar yok oluyor, sokakta sürekli önünü, arkanı, sağını, solunu kontrol etme halin gidiyor, minibüste, metroda boşalan kalabalıktan ürküp geride kalan erkeklerin yüzlerindeki ifadelerden iyilik dilenme ruh halinden eser kalmıyor. Neresinden baksan bir kadın için yeryüzündeki “cennet”…
“Küçüğün rızası” gibi bugünleri yaşamış hiçbirimizin aklından çıkmayacak bir ifade girdi lügatımıza örneğin. Ne olup bittiğini bilmesem, “küçüğün rızası” dendiğinde aklıma, küçüğün dondurma yemeye gösterdiği rıza, küçüğün uyumaya gösterdiği rıza, küçüğün ders çalışmaya gösterdiği rıza falan gibi şeyler gelir. Çünkü bir küçüğün rızası ancak böyle şeylere karşı olabilir, ona karşı yönelmiş cinsel bir saldırıya, sapıklığa, vahşiliğe değil.
Son yıllarda yaşanan vahşetler, tecavüzler çoğalıp kadınlar artık susmamaya başladıkça aslında sanıldığından kat be kat fazlamızın başından, çocukken de dahil, bir taciz vakasının geçtiğini görüyor insan. Ve öyle hiç de sandığınız gibi şehirli, modern, medeni aile ve sosyal yapılarınızdan uzak değil bu vakalar. Bir arkadaş ortamında, büyüyüp koca kadın olduktan sonra çocukken eniştesinin taciziyle yaşadığı travmayı atlatmak için – bunca yıl kendi kendine hallettiğini sanırken – tedavi gördüğünü anlatan bir arkadaşıma başka bir kadın arkadaş “ne var ki, aslında hepimiz yaşadık benzer şeyler” gibi bir cümle kurduğunda kanım donmuştu. Sırf bu “ne var ki” ile başlayan cümlesi için bile aslında ne kadar iyileşmeye ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm.
Şunları yazarken bile sakin kalabilmek için bir kaşık sakinleştirici yuvarlayasım geliyor. Neleri konuşuyor, neleri tartışıyoruz? Bütün bu gerçeklerin ağırlığı yetmezmiş gibi bir de bir kadını, küçüğü (sen aklımı koru) tecavüzcüsüyle evlendirmeyi yasalaştırarak yepyeni trajediler yaratıyoruz. Sözcükler bile yetersiz olanın ağırlığını anlatmaya. Eğer bu yasa geçerse ülkece üzerimize yapışan pislikle T.C. Türkiye Cumhuriyeti’nin değil tecavüzün T.C.’si olarak seneler boyu üzerimizde günahımız olarak asılı kalacak.
YORUMLAR