Güney Ege’de kış
Yüzenler ve montla gezenler arasındaki en kısa çizgiye güney Ege’de kış mevsimi denir. O çizgiyi, gündüz kısa kollularla güneş altına sere serpe serilip akşam gürül gürül yanan soba başına kıvrılmak arasına da çekebiliriz. Güneşin varlığı ve yokluğunun her şeyi belirlediği bir coğrafya burası. Gündüz güneşe aldanıp çantasında kazağını, hırkasını taşımayanlara çok sürmez işin kuralını bir gecede öğretir akşam ayazı.
Mevsim kış olunca güven duygusu, misal en çok kapıya sıra sıra dizili odunları gördüğünde gelip yerleşiyor insanın içine. İliklerine kadar ısınacağını bilmenin güveni… Kedilere empatinin zirvesini soba başında kıvrılıp uyuyakaldığın anlarda hissediyorsun. Kardan nasibini ancak soğuğunu hissederek alıyor yaşadığın coğrafya. Lapa lapa yağmış kar güzelliğinin yokluğunu başka bir nimetle tamamlıyor doğa. Kışın ortasında bembeyaz açan badem çiçekleri tüm bölgeye kar büyüsü aşılıyor. Yerlere dökülmeyen sadece ağaç dallarında kalan bir kar…
Yağmayan karın yerini yağmur tüm ihtişamıyla alıyor. Denizler dolusu yağıyor geceler boyu. Evet, ilginçtir ki daha çok hep geceleri yağıyor. Hem de ne yağmak! Şimşeksiz gök gürültüsüz yağmura yağmur dememeyi öğretiyor. Bir de ilk iş gidip mumları yakmayı. Şimşek çakıp gök gürlüyorsa elektriklerin kesilmesi an meselesidir çünkü. Kendimi hep yaşamak istediğim fantastik bir dünyanın parçası gibi hissettiğim yegâne anlar işte o anlar. Gece karanlığında çatının balkonunda durup özellikle Simi Adası’nın tepesinde çakan şimşekleri izlerken kendimi Yüzüklerin Efendisi’nde Mordor Dağı’nın alevlerini izleyen Gandalf gibi hissediyorum.
Toprak ve renkler yağmurla patlıyor adeta. Otlar, mantarlar alabildiğine çok, alabildiğine bereketli. Yediveren limonlar yeniden çiçekleniyor, yeşil limonlar hızla sararıyor. Yazdan kışa, kıştan yaza istif yapma ezberlerini bozup herşeyi mevsimine göre tüketmeyi öğrenmek de cabası. Bahçeler ve ağaçlar mevsim sebze meyvesiyle öyle dolu ki “yazın yediğimin güzelliği yazda kalsın” dedirtiyor insana.
İnsan bir şekilde varoluşunu doğaya daha çok yakınlaştırdığında dünyada yaşanan tüm o korkunç çalkantılardan nispeten daha uzak kalmayı da başarabiliyor ki en güzeli sanırım bu. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu da yine bize doğa ve bizzat mevsimler söylüyor. Yaşam sandığımız insan kurgusu döngüleri yıkıyor mevsimlerin gücü. Büyük olanın, asıl olanın, hâkim olanın ne olduğunu hatırlatıyor. Tüm mevsimler ama belki en çok kış… Daha konsantre ve sert bir mevsim olduğu için…
Bu, güney Ege’de üçüncü kışım. Bir zamanlar dört mevsim arasından sevgide önceliği kesinlikle vermediğim bir mevsimdi kış. Şimdi bir, evde kuzinenin durduğu köşeye bakıyorum, iki göz hizamdaki şahane bulutların güzelliğine… Üç yılda ne çok şey değişti. Aslında her şey bir anda değişti de, kışların sayısı olsa olsa sevda ateşini birkaç odunla alevlendirdi.
YORUMLAR