Ölüyoruz, suni teneffüs gerek!

Isabel Allende’nin Eva Luna romanında çok sevdiğim bir bölüm vardır. Şili tarihin korkunç diktatörlerinden birinin elinde kılıçtan geçirilir; bir süre sonra halk korkusunu yenip isyan eder; kanlı, gözü yaşlı zor günler yaşanır. Lakin ülkenin özellikle şehirlerini tarumar eden bu durum, ‘medeniyet’ten uzak, dağların tepesinde kurulmuş köylerde yaşayan insanları hiç etkilemez. Ne olup bittiğini bile çok uzun zaman sonra öğrenirler. Diktatörün varlığı da hayatlarına birinci elden dokunmadığı gibi gidişi de dokunmaz. Çünkü hayat bir şekilde kendi aralarında ve toprakla, havayla, denizle kurdukları ilişkilerle belirlenmektedir. Dışsal olayların iyisinin de, kötüsünün de etkisi az olur. Şöyle der Isabel Allende: “Çoğu yerde diktatörlüğün devrildiğini kimse duymadı, çünkü her şey bir yana General’in bunca yıldır iktidarda olduğunu bile bilmiyorlardı. Onlar günlük olayların çerçevesi içinde yaşıyorlardı. Bu benzersiz iklimde tarihin bütün çağları bir arada sürüp gider. Başkentteki iş adamları dünyanın başka şehirlerindeki ortaklarıyla telefon işlerini yürütürken And Dağları’nda insan davranışı standartlarının beş yüzyıl önceki ilk İspanyol fatihler tarafından yerleştirildiği bölgeler vardır. Bazı orman köylerinde ise insanlar Taş Devri’ndeki ataları gibi çırılçıplak dolaşırlar.”


Bazen öyle yaşamlara tosluyor ki insan, medeniyet dediği şeyi baştan aşağı sorguya çekiyor. Medeniyet, mutsuz insan yaratan bir mekanizma gibi işliyor artık. İlk başlarda belki öyle değildi ama yirmi birinci yüzyıl ve gelinen noktada durum bu. Modern, konforlu, teknolojik hayatların insanları bu kadar mutsuz, konforsuz, teknolojiden uzak, daha ilkel koşullarda yaşayan insanlar böyle mutluyken bu düzeni biraz kurcalamakta fayda var.


Sadece siyasetin değil, elimizdeki telefonların bile kuklasıyız artık. Getirdiği bir fayda uğuruna söke söke götürdükleri, hesapsızca kredi kartından harcama yapmaya benziyor. O an cebinden çıkmıyor ya, harca harcayabildiğin kadar. Sonra bedeli yine senden çıkmayacak sanki. Modern hayatın insanı deliye dönmüş bir şekilde ona mutluluğun formülünü verecek kitaplara, yaşam koçlarına vs. saldırıyor. En çok satan kitaplar kişisel gelişim kitapları. Kişiliğimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Aşık olmanın, mutlu olmanın, huzuru yakalamanın yollarını öğretmeye çalışıyor bize birileri. Formüller verip hesap kitap yaptırarak… Tüm yaşamsal fonksiyonlarını kaybetmiş bir insanı hayata döndürebilmek için suni teneffüs yapmak gibi. Cebe koyan aynı zamanda alan da halbuki.


Toprakla uğraşan, denizle bağlarını güçlü tutan, arıyla, keçiyle, tavukla sevgi ve üretim ilişkisi kuran insanın sadeliğinde ve dolaysızlığında o kitaplardan alınandan daha çok şey olduğu kesin. Hiç durmadan verdiğim örneklerden biridir. Civar köylerde ne kadar güzel, bakir koy, dağ, tepe vs. varsa hepsini külüstür arabalarla gezdim. Biz arabanın değil araba bizim hizmetimizdeydi. Çok paralar verip aldığı arabasını sadece asfalt yollara süren insan değil daha özgür ve yaşama daha yakın olan.


Görünmez zincirleri kırmak görünenleri kırmaktan daha zormuş meğer.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir katılıyorum
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.