Evcilik oyunu
Çarşı alışverişlerinin en keyifli yanlarından biri kahveciye uğramaktır benim için. Taze çekilmiş kahve poşetini çantanın içine yuvarladım mı, evde beni bekleyen keyiflerin ilk ayağı kokudan başlar. Çünkü kahve beni hep önce kokusuyla cezbetmiştir. Bu yazı için masa başına oturmadan önce de şenlendi civardaki tüm ahalinin beş duyusundan en sihirlisi. Telvesi yerinde, bol köpüklü bir yazı yazmak niyetim. Bunun için de önce bana bir kahve gerek.
Ben evrime inanıyorum. Lakin şimdi size Darwin’den falan bahsedecek değilim. İnsanoğlunun kendi kısacık yaşamında yarattığı, başkasına küçük, kendine büyük evrimlere sözüm. Zamanın içinde usul usul yaşayıp giderken farketmediğimiz, merceği azıcık uzaktan tutup baktığımızda nasıl değiştiğimizi daha iyi görebildiğimiz evrimlere…
Bulunduğun iklime göre yaşamayı öğrenmek, suyunun, toprağının, havasının bereketini keşfetmek, biber ekmeyi, domates yetiştirmeyi, ağaç budamayı, çapayı, her bahar bir önceki seneden biriktirdiğin fesleğenlerin tomurcuklarını ekmeyi, melisayı, yasemini, bin bir renk bahar çiçeklerinin isimlerini, yoğurt mayalamayı, kendi şarabını yapmayı, havayı okumayı, tüm bunlarla birlikte yumuşamayı, köşelerinden kurtulmayı, daha sağlıklı bir bedenle daha dinç yaşamayı, kısacası hayatın o güne kadar bilmediğin, alışmadığın yollarında yürümeyi öğrenmek de en büyük insan evrimlerinden biri. Hayatın en güzel yanı bitmeyen kapılardan oluşuyor olması değil mi? Kapı içinde kapı, Alice Harikalar Diyarı ya da bir nevi Matruşka.
Yeni bir kapıdan girdim geçtiğimiz günlerde. Anlamın mecazı da, gerçeği de birlikte. Uzun zamandır ilgisiz kaldığından ağaçların bakımsızca büyüdüğü ama doğanın kendi bereketini kendisinin yarattığını hatırlatırcasına her birinin üstü kilolarca meyve dolu olan bir bahçe ve içindeki ağaç kovuğu ev sözünü ettiğim. Birlikte yaşayacağız bundan sonra. Heyecanlı bir tanışma süreci var bugünlerde. Üzeri boy boy meyvelerle dolu nar ağacının meyvelerini merak ediyorum örneğin çok. Ekşi misiniz, tatlı mı? Diğer bir deyişle kışın tencere tencere kaynayıp nar ekşisi mi olacaksınız, aşureye, salataya, çanaklara meyve mi? Sabret oluyor ağacın cevabı elbet, vakti gelince öğrenirsin.
Öğrenerek evrilme süreçlerinden biri de bu örneğin. Her narın ekşi olabileceğini sanan ben, adı üzerinde tadı da ekşi olan nardan ekşi yapılabildiğini, tatlı narın kaynayınca olsa olsa şurup olabileceğini öğreniyorum.
Özellikle bu coğrafyaya taşındığımdan beridir, penceresinden limon ağacına uzanıp salata yaparken meyvesini koparabileceğim bir mutfağım olmasını çok dilemiştim. Evrenin kulağının delik olduğuna gerçekten inandım artık. Şimdilerde limonu sularken kulağına en çok, dalını pencereye doğru biraz daha uzatması için fısıldıyorum.
Velhasıl çatı katı ruhunu hep bâki kıldığımız bünyede bu aralar ağaç kovuğuna alışma telaşları hüküm sürüyor. O vazoyu ordan al oraya koy, en sevdiğin fincanlarda kahveler pişir, rengarenk örtüler ser kaldır, temizlik yapmaktan zerre haz etmezken bir anda ortalıkta balerina cif gibi dönenen bir hatuna dönüş. İşte bunlar hep bir kız çocuğunun içine varoluşundan itibaren serpilen evcilik oyunu tohumlarının bir sonucu. Şu ara bende olduğu gibi ara ara bu tohumlar böyle fazla filizleniyor işte. Olan bu. Ama en sevdiğim oyunu bana hatırlattığı için hayata bir teşekkür: evcilik oyunu!
YORUMLAR