Piyangodan bir kere de yaşamak çıksa
Yılbaşı koşturmacası, heyecanı, "yeni yıla nerde, nasıl girsek" telaşı bitti. Hatta tarih Ocak’ın üçünü gösterdiğine göre günlük rutinler hakim oldukları yerlere geri döndüler bile. Masalın balo kısmından, at arabasının balkabağına dönüştüğü aşamasına çoktan geçiş yapıldı. Lakin saatlerin geceyarısını vurduğu o an çok da fazla geride kalmadan anlatmak istediğim bir hikayem var, eğer dinlemek isterseniz.
Hikayenin kahramanı ufak bir kız çocuğu. Kısa bir süre sonra on iki yaşına basacak olan, hayatı, insanları ve düzeni fazlaca erken sorgulamaya başlamış, oldukça cin bir kız çocuğu… Paris’in kalbur üstü semtlerinden birinde, yine kalbur üstü insanların oturduğu bir apartmanda anne, baba ve ablasıyla, kendi tabiriyle oldukça sıkıcı bir yaşam sürmekte. Anne, hayattan istediği sevgi ve ilgiyi bulamamaktan hastalık hastası olmuş, oldukça garip ve histerik bir hatun. Baba işleri, kazancı ve iş dünyasındaki itibarını önceliklerinin ilk sırasına yerleştirmiş, her zaman "meşgul" bir adam. Ablaysa biraz da ergen hallerinden sebep, hayatın sadece erkekler ama özellikle de paralı erkeklerden ibaret olduğunu düşünen bir genç kız.
Tüm bu karakterler aslında oldukça sıradan. Örnekleri her yerde görülebilecek, şaşırtıcı olmayan insan tiplemeleri. Hikayenin kahramanı minik kızınsa asıl derdi tam da bu. Hayatın ve insanların yaşamlarının son derece sıradan ve öngörülebilir olduğunu düşünmesi. Kendi ailesi, her birini heyecansız bir dikkatle gözlemlediği apartman komşuları ve okuldaki çevresine baktığında gördüğü tek şey, herkesin ne kadar şablon ve öğretilmiş hayatların içine hapsolmuş oldukları. Seçim özgürlüğü var gibi görünse de, daha ufacık yaşlardan başlayan toplumsal öğretilerin içimize yerleştirilmesiyle aslında seçemeden, önceden belirlenmiş, şablon hayatlara bilinçsiz mahkûmiyetlerimiz... Kerhen yaşayıp tüketilen hayatlar.
Madem böyle, der, madem yaşayacağım hayat bu kadar belli, okul yaşlarımda okula gideceğim, çalışma zamanım geldiğinde çalışacağım, evlilik çağı gelince evleneceğim, çocuk doğurmam beklendiğinde çocuk doğuracağım, artık emekli olabilecek kadar hayatımı düzenin emrine sunmuş olduğum kanaat getirilince de emekli olacağım, ne anlamı var önceden herşeyini bildiğim bu hayatı yaşamanın? Bunu anlayacak kadar yaşadığıma göre 12. yaşıma bastığım gün intihar edeceğim.
Kararını vermiştir. Her gün, başta kendi ailesi olmak üzere karşılaştığı insanların yaşamlarındaki bu heyecansız tekdüzelik, yaşamdan vazgeçmişliğini pekiştirir. Lakin bir gün kendisinin de hiç beklemediği bir şey olur. Apartmanda evine yegâne ziyarete gittiği Japon komşusunun daha bir yaşındaki torunuyla karşılaşır. Çocuğun çevresiyle, büyükleriyle, etrafındaki eşyalarla kurduğu ilişkide ve gözlerindeki ışıkta bir başkalık vardır. Yeni karşılaştığı herkesle ilgili kendi kendine oynadığı oyunu oynamaya çalışır: yazgısını tahmin etme oyunu. Annesinin, babasının, ablasının, etrafındaki ufak çocukların hepsinin yazgısına dair tahminler yürütebilirken bu çocukla ilgili bunu yapamaz. Gözlerindeki ışık, tüm dayatmalara karşı durabilecek, hayallerinin peşinden özgürce koşup sadece seçimlerini yaşamasını sağlayacak gücün de kaynağıdır sanki. İlk kez bir heyecan duyar hayata dair. Ve tüm kalbiyle yaşam ışığına sahip bu miniğin, bir birey olarak kendini yaşamasını sağlayacak bu ışığın hiç sönmemesini diler. Aslında kendi için de bir ümit ışığı bulmuştur.
Muriel Barbery’nin “Kirpinin Zarafeti” isimli romanının baş kahramanı Paloma’nın oldukça üstünkörü anlattığım hikayesi aslında bu. Yıllar önce okuduğumda oldukça etkilenmiş, kişisel tarihimde de önemli değişimleri tetiklediğine inandığım bir roman olmuştur.
Madem yeni yıla girerken birşeyler dilemek adetten olmuş, bir kere de kerhen yaşıyor olmanın ötesinde bir şeyler dilesek. Bu kadar çok huzur, mutluluk, aşk ve sağlık isterken istemenin ötesine geçip bir adım atsak. Madem yaşıyoruz, o zaman gerçekten yaşamaya çalışsak. Bir de Buda’nın şu lafını aklımıza çıkmamacasına kazısak: “En kötüsü, insanın zamanı olduğunu düşünmesi.” Korkmak için değil, isteklerimizin peşinden gitmek için. Kısacası piyangodan bir kere de yaşamak çıksa…
YORUMLAR