Adada durmak…
Aylar gelip giderken, biz şehir insanları, hayatı, önce planlayıp programlayıp, sonra sıkıştığımız bir yere çeviriyoruz.
An'da yaşama, tadını çıkarma, dibine kadar harcama psikozundan, her saniyeyi değerlendirip, boşlukları kaybedilen vakit olarak görmeye başlıyoruz. Oysa An'da kalmanın en saf hali meditasyondur; birinin 'bi dur' ' bir bak' ' bir düşün' demesi, kendimizi bulmamızı, sahneye yukardan bakmamızı, koşturma sırasında atladıklarımızı farkına varmamızı sağlıyor.
Bu ara etrafım, ben dâhil; durup bekleyenlerle dolu. Ne beklediğimiz, ne umduğumuz belli değil; sadece teslimiyet duygusuyla kendimizi olanlara ve olacaklara bırakmış haldeyiz...
Ben adalı bir anne olarak, temmuz ayımı böyle değerlendirdim.
Çok şanslıyım; yanımda, dururken benimle duran, bir şeylerin kaçmadığını, kaçsa da bizden değerli olmadığını anlatan bir grup insanlayım...
Bana sahneyi doğruluklarıyla gösteren, yorumlarında objektif olmakla, haklı, doğru olmakla ilgilenmeyip hislerime yoğunlaşan dostlarım var.
Düşünürken Zihnimin karanlığında kaybolmadan, kafamı dağıtabileceğim ortamlarım var.
Çocuklarımla bir yaprak üzerine yarım saat konuşup, martıların dilini çözmeye çalışarak günü geçirebiliyorum...
Ada insanı olunca, şehir yaşamına kıyıdan bakıp, değerlendirip yeni kararlar alma motivasyonunuz oluyor.
Burada kirpilerle, yavaş da olsa, ilerlemenin bizi bir yerlere götürdüğünü gözlemliyoruz. Gözlemleyerek yaşamın içinde yer almak, bilmekten çok daha etkili oluyor. Burada dururken, korkmuyor insan...
YORUMLAR