İstanbul

Çok değil 9 ay yaşadım İstanbul'da. 2013 Haziran'dı galiba Kırıkkale'den taşındığımızda. Geçici bir yerleşmeydi. 2 yıl içinde İzmir'de olacağımızı düşünüyorduk. Daha bile kısa sürdü o macera.


Kozyatağı Mahallesi'nde oturuyordum. Asım yurtdışındaydı aylarca. Yalnızdım. Mahalle öyle güzeldi ki... Kasabı, manavı, marketi, bakkalı, fırını, çay bahçesi, İnci ablanın ev yemekleri... Hepsi ile tanışık olmuştuk kısa sürede. Cemre'yi alırdım sırtıma slingle, yürürdüm de yürürdüm... Araba şöyle dursun, toplu taşıma bile kullanmadan yaşadım. Küçük bir kasabaydı sanki İstanbul. Âşık olmuştum o zaman. Hâlâ özlerim o zamanları.


Sonra İzmir deneyimi başladı. Arazi bakmalar, ev inşa etmeler... Toprakla, gıdayla, suyla, Dünya ile yeniden bağ kurma hâlleri... Öyle çok şey öğrendik ki bu süreçte. Çok değiştik. Kökten...


Şimdi yeniden İstanbul'a çevirdik yönümüzü. Yön bu... Değişiyor bir oraya bir buraya hayatın içinde. Bizim için ne doğru ise onu işaret ediyor. Tabii okuyabildiğimiz müddetçe.


Geçen sene Kasım ayında bir rüya görmüştüm. Rüyalarımda benim için; doğru yön bana hep indigo mavisi ile gelir. Mavili bir rüya idi. İstanbul'da ev bakıyorduk. Kiralık. İki ev vardı seçenekler arasında. İkincisini seçiyorduk. O zaman Asım'a dedim ki, hayırlısı ama galiba İstanbul'da olacağız bir süre. Ne zaman bilmiyorum. Ama bi' zaman.


O zaman geldi. Bir süredir Anadolu Meraları ekibinin bir parçası idik. Şimdi Asım bir onarıcı tarım ve hayvancılık girişimi olan Safi Mera markasını büyütmek için çalışıyor. Meleknur ve o birlikte temeli oturtmak için epey emek sarf ediyorlar.


Bu aşamada İstanbul'da bir dükkân bulmak gerekti. Her şeyin oturması için de bizim orada olmamızın daha uygun olacağını fark ettik. İzmir'den idare etmek çok kolay olmayacaktı. İkimizin de içsel yönü bunu onayladı bir şekilde. Ve ev aramaya başladık.


Babam geçenlerde beni karşısına alıp sordu. "Yavrum öyle dediniz köye gittiniz, şimdi böyle diyorsunuz şehre geliyorsunuz? Ben anlamıyorum, iki ODTÜ mezunu neden böyle savruluyorsunuz?"


Öyle görünüyor dışarıdan, kültürel beklentiler penceresinden. Duyunca şok oldum ama anladım. Bana her şey tam olarak olması gerektiği gibi geliyor ama herkes soruyor. "Bu bir geri dönüş mü? Köy/kırsal hayat hayalleri uygulanabilir değil mi?"


Öyle değil. Bizimkisi kendi hayatımızın yönü ile ilgili. Biz hayat yolculuğumuzda kesin, katı ve asla geri dönülemez kurallar inşa etmedik hiç. Başlangıçta inşa etmeye meyilli olmuş olsak da kalbimiz mâni oldu galiba. Deneyimi sevdik. Deneyimden öğrenmeyi sevdik.


Neyi arzuluyorsak, neye ihtiyaç duyuyorsak ve bu ihtiyacın motivasyonlarının içsel yönümüzden, kalbimizden geldiğine emin de olduysak onu takip ettik hep.


Yine öyle bir şey bu.


Şimdilik İstanbul'da olacağız. En fazla iki yıl gibi duruyor sanki. Belki daha az. Zaman gösterecek.


Bir süredir evden, arazilerden, kırsalda ya da şehirlerden bağımsız "evdeyim, yuvadayım" hissi var içimde. Sanki içimdeki, ruhumun verdiği yönde benim evim. Her neredeysem orada. Şimdi'de. Tam olduğum yerde.


Bu bağlamda hiçbir yer birinden iyi ya da kötü değil. Ne kırsal, ne şehir, ne bu ülke, ne ora... Seviyorum. Bulunduğum yerde kendimi bütüne hizmette hissediyorum. Bağlantılılık içinde ve canlı. Deneyimden öğrenme ve deneyimi yaşama hâlinden çok hoşlanıyorum. Bazen bi' düzlük oluyor. Duruyor ve yeni yön gelene kadar bekliyorum. Sabırsız hissedip sıkılabiliyorum. Yine de güveniyorum. Güven, benim için uzun bir yolculuktu. Şimdi kendimi tamamen buna teslim hissediyorum.


Yol benim içimde.

Yön benim içimde.


Evimiz yerli yerinde duruyor. Bizi bekliyor. Bi' gidip dönecek gibiyiz belki de. Ama yine de söz veremeyiz. Kalbimiz bilir... Ruhumuz bilir... Biz sadece yürüyoruz. Çok şükür ki; birlikte.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.