Korumak
Mevsim döndü.
Bir gün bir anda sıcak bastı, toprak kurudu, çatladı ve örümcek ağları kapladı üzerini. Biliyorum. Mevsim döndü.
Mevsimin döndüğü anı fark etmek çok tuhaf. Öyle sıradan bir bahar günü gibi görünüyor çünkü ilk. Sonra günün belirsiz bir saatinde gelecek mevsim hakkında bir his geliyor içinize. İlkbaharın içine sızan sıcak, kuru bir zaman dilimi... Sonbaharda aniden gelen kısa ve üşüten bir rüzgar yahut gri bir kış günü bulutların arasından sızan canlı bir güneş ve baharın ılık meltemi... Ertesi gün ya da hemen bir saat sonra mevsim neyse ona geri dönüyor hava. Kısa bir göz kırpış gibi. O gün anlamasanız da geriye dönüp baktığınızda mevsimin o gün döndüğünü fark edebiliyorsunuz. Şimdi, bundan sonrası baharın son demleri...
Geçen sene daha erken gelmişti yaz. Bu sene bahar gibi bahar yaşadım. Çok mutlu etti beni. Mevsimin döndüğü gün de bir tuhaftı hani, sıcak, basık, nemli ve ağır... Bu yaz, geçen yazdan daha farklı olacak gibi.
Komşularımız önümüzdeki araziye evlerini yapmaya başladılar. Küçük, ahşap bir yuva... İki anne menengiç ağacının arasına. Bu ağaçlar kuzey ve batı rüzgarlarından koruyacak onları. Evlerinin ısınmasına katkı koyacak kışın. Yazın ise gölgesini kullanacaklar.
Biz evi yaparken önünden gelip geçenler, ailedekiler ya da meraklılar sormuşlardı neden yola, manzaraya paralel değil eviniz? Biz de güneşe paralel olduğunu söylemiştik. Bu kışın çok daha kolay ısınmamızı sağlayacaktı. (Oh! Daha az karbon ayak izi!) Çatının saçak genişliğini de öyle tasarlamıştık ki, yazın saat 9-17 arası güneş ışığı evin içine değil, bahçeye düşecekti. Bu da yazları fazla ısınmayı önleyecekti.
Isı kaybını önlemek için kuzeyde hiç pencere yoktu mesela tasarımda ve ev tam güneye bakıyordu. Yaptığımız tek hata, bulaşık yıkarken ya da yemek yaparken vadiyi görmek istemem sebebiyle, batıya pencere koymak oldu. Çünkü yaz akşamları batıdan giren güneş, eğimi çok olduğu için direkt mutfağa düşüyordu. Bu da mutfağın sıcaklığını artırıyor ve besinlerin daha kolay bozulmasına sebep olabiliyor. Salonla mutfağın yerini değiştirsek optimum tasarım olacakmış. Komşularımızın ev tasarımını yaparken Asım buna da dikkat etti.
Asım ve Ali evin planları hakkında konuşurken aklım araziyi ilk aldığımız zamanlara gitti... Asım içeri kepçe sokup da yandaki koruluğun girişini düzlemek, taşların büyük kısmını temizletmek istediğinde hissettiğim direnci düşündüm. Karşı çıkmıştım. Ve yapmama kararı aldık.
Araziyi satın almak, sahip olmak hatta üzerine ev bile yapmış olmak orayı "bizim" yapmaya yeter mi diye demiştim o zamanlar. Oraya dokunmak için orayı iyice tanımak istemiştim. Benim gereksiz gördüğüm bir şey, oranın mikro iklimi yahut var oluşu için önemli olabilirdi.
Evimizin olduğu 6 dönümlük kısım ekilip biçilmiş, taştan vs "temizlenmiş", otlatılmış, ilaç atılmış; yani insan eli değmiş yorgun bir topraktı. Ama arkadaki 5 dönüme kuşaklardır hayvanlar dışında kimse dokunmamıştı. Toprağı, taşı, bitki örtüsüyle kendine özgü bir örüntüsü vardı. Nedenini tam açıklayamasam da dokunmak istemiyordum. İnatçı bir tutuculukla Asım'ın orayla ilgili bütün projelerini reddettim. İçimden böyle yapmak geliyordu. Bir tarafım muhteşem enerjisiyle bizi sağaltan, rahatlatan, şifalandıran o yeri olduğu gibi korumak istiyordu. Ot toplarken bile izin alıyordum oradan...
Araziyle 3 yılı aşkın süredir hemhal olduktan sonra daha iyi anlıyorum esasında... Taş öbeklerini kaldırmak, toprağın nem örtüsünü kaldırmak, böcekleri, kertenkele, yılan ve fareleri arazi dışında başka yuva bulmaya zorlamak, mantarları azaltmak olabilir mesela...
Belli bir çalıyı ortadan kaldırmak, özellikle onunla birlikte, onun gölgesinde, köklerinde yetişen başka bitkileri de ortadan kaldırmak demektir belki...
Bu arazinin kendine özgü bir yapısı ve bu yapıyı sağlıklı tutan, birbiri ile uyumlu canlıları var. Hepsi birbiri için, denge için oradalar. Düşünmeden, tanımadan, anlamadan yapacağım hızlı müdahaleler sevdiğim bu yere ne yapar?
Bu soru elimi kolumu bağlasın istemiyorum tabi...
Ama bu soruyu sormamak ve yakından bakmamak da istemiyorum.
Denge istiyorum. Seçeneklerimi bu pencereden değerlendirmek...
Sanırım bu aşamada sezgilerime güveniyorum. Çünkü "ben araziye dönüştükçe", buradan beslendikçe, burayı dinledikçe, buraya uyumlandıkça "bura" oluyorum.
"Bura" oldukça da dokunmamam gereken şeyi içimde bilmeye başlıyorum. Burası benimle konuşmaya başlıyor... Ya da bana öyle geliyor... Her halükarda kalbimden gelen o sese kulaklarımı tıkayamıyorum.
Gidip yakından bakıyorum.
Ve korumam gerekeni koruyorum...
YORUMLAR