Cesaret
Yalova'dayım. Büyüdüğüm yerde. Ankara'da doğmuş olsam da memleket hissini bana en çok burası yaşatıyor. Termal yoluna girip de eve yaklaştığım an toprak kokusu, yeşilin güzelliği ve çınar ağaçlarının verdiği güven duygusu ile gevşiyorum. Ankara benim için daha çok kavuşma demek, geniş aileme kavuşmak.
Yalova ise yuva.
Tam şu anda zihnim, yaşadığım şehirler üzerine bir yazı yazmaya devam ediyor. Parmaklarımı o şehirleri neden sevdiğim, şimdi nasıl değiştikleri, bunun bana nasıl da hüzün verdiğini anlatmaya zorluyor. Çünkü gerçek duygumu saklamak istiyorum. Zihnimin hala anlamadığı bir şey var; anlatırken ve yazarken saklanmak benim için oldukça zor.
Bir süredir içimde nedenini bilmediğim bir üzüntü, keder var. Ve ben hayatımda ilk defa bu duygudan kaçıyorum. Çünkü kendimi anlama yöntemlerim işe yaramıyor. Duyguda kalıyorum ama içinde bir düşünce duymuyorum. Onu takip edemiyorum. İplerini bulup da kök inancımı dönüştürmeye gidemiyorum. Ve bu beni korkutuyor. Bunu anlatmak bile zor çünkü üzerime "kendimi anlamak"la ilgili bir gömlek giymişim fark etmeden. Kendimi anlayamadığım için başarısız olduğumu düşünüyorum. Bunu kendi yapabilirliğimle, özümle ilişkilendiriyorum. Sanki "ben" yetersizmişim gibi. Yıllardır üzerinde çalıştığım ve yapmamayı öğrendiğim şeyi yapamıyorum yani. İçim cılız bir nefes veriyor ve bana yetersiz ve başarısız olduğumu söylüyor. Utanıyorum (özümün gücünü idrak etmişim de kullanmaya cesaretim yokmuş demek ki...)
Başarısızlık düşüncesi süreçlerimi kolaylaştırmıyor. Duygumun önüne bir pus tabakası daha getiriyor. Böylece önüm daha görünmez.
Kaçma yöntemlerim çok çeşitli. Sebebini bilmediğim o üzüntü içime yerleşir yerleşmez zihnim konuyu değiştiriyor. Bu aralar sırf kaçmak için kullandığım bir yapılacaklar/alınacaklar listem var. Kendisine biraz saplantılıyım. Sürekli bu listeyi düşünmem ve o duyguyu, içimdeki boşluğu, bilinmezliği duyumsamamam gerekiyor. Listemi bir an önce tamamlamak üzere gerginim anlayacağınız. Ama liste hiç bitmiyor.
Geceleri uyumam zor. Çünkü zihnim bütün vaktini ve gücünü içimi duymamam için harcıyor. Sürekli listemi gözden geçiriyorum, yarın yapacaklarımı adım adım planlıyorum. Çıkacak bir aksaklık ihtimaline karşı B, C ve D planlarını hazırlıyorum. Ya da yarın yapacağım/alacağım şeyin ne kadar güzel olacağını düşünüyorum. Bu da yetmezse, ne giyeceğimi düşünmeye başlıyorum. Güzel... Gün doğuyor, horozlar öttü. Bu geceyi de hissetmeden atlattım.
Bu duyguyu geri çağırmama neden olacak her şeye karşı tahammülsüzüm. Özellikle de kızıma. Çünkü hayatta en çok onun mutluluğunu önemsiyorum. Bu yüzden en çok onun duyguları benim içimde güçlü bir karşılık yaratıyor. Oysa ben şu an herhangi bir duygu istemiyorum. Öte yandan boşluk da istemiyorum. Her ikisi birden aynı yere dokunup aynı bastırma ihtiyacını doğuruyor.
Sanırım son zamanlarda içimdekini baskılamak için fazla enerji harcadım. Yoksa bu satırları yazamazdım. Zira zihnim gerçekten izin vermiyor. Benim doğam değil bu. Benim için açık ve dürüst olmak, saklamak ve baskılamaktan daha kolay, daha kendiliğinden. Bu yüzden oldukça yorgunum.
Farkındalık kolay bir şey değil. Dengemi yitirdiğimi bilen bir tarafım var. Davranışlarımın sorumluluğunu ala ala dengesizliğime devam ediyorum. Baskıladığımı bile bile o listeyi tamamlıyorum mesela... Farkındalığımın şefkatli sesi o duyguyu açığa çıkarıyor. Ve ben o zaman ağlıyorum. Ama kısacık... Çünkü onu da baskılamak istiyorum.
Siz hiç yapar mısınız bilmem; ben bu aralar ağlamak için saçma bir dizi izliyorum. O duyguyu hissetmeden ağlamanın bir yolu bu. Sanki dizideki drama ağlıyormuşsun gibi oluyor. Konforlu bir boşaltma alanı. Bu bana insanların neden zihnini hep başkalarının dertleri, hikayeleri ile yordukları, dizilere neden bağımlı oldukları ya da kendilerini neden hep başkalarının dertlerini çözmeye adadıkları hakkında çok şey söylüyor. Sigara, alkol, uyuşturucu, kitap okuma, haber dinleme veya sosyal medya gibi bağımlılıkların nedeni hakkında da...
Bugün zihnimin örtüsünü biraz kaldırdım sayılır. Şimdi bir umudum var duyguyu karşılamak ve anlamakla ilgili.
Bu yüzden teşekkür ederim. Beni okuduğunuz için. Orada olduğunuzu bilmek anlatma cesareti verdi.
YORUMLAR