Kış uykusu
Kış akşamlarını çok seviyorum. Ay ışığı, şömine çıtırtısı, evin sakinliği... Sanki hep elinde ıhlamur çayı, gün doğumunda sessiz vadiyi izliyormuşsun gibi bir his hakim oluyor eve. Asım, Cemre'ye kitap okuyor, ben yemek hazırlıyorum. Konuşa konuşa yemek yeniyor ve birimiz masayı toplarken öteki ikisi ya sessiz kelime, tavla, Jenga, Ekosistem oynuyor ya da kitap, resim, proje vs gibi kendi işlerine dalıyor. Koltuğun sol tarafını oyun köşesi yaptım. Günün sonunda birimiz elimizi atıveriyoruz. Bu sene televizyonsuz geçirdiğimiz 7. sene. Bir an için durup da evdeki sakinliği görmesem aklıma bile gelmeyecekti yokluğu. İnternet ve TV yokluğunun bizi birbirimize ve kendimize yaklaştırmasını seviyorum. Kendi özgün tarzımızı parlatmasını ve hikayelerimizi çoğaltmasını...
Evimiz sulu şömine ile ısınıyor. Yani şömine bacasından çıkan atık ısı, kalorifer suyunu ısıtarak, radyatörler aracılığıyla diğer odaları da ısıtıyor. Böylece ısı eve homojen olarak dağılıyor.
Ateşle uğraşmak tam zamanlı bir işmiş. Evde yalnız kalıp da evi sıcak tutmaktan sorumlu olunca anladım. Öncesinde karşısına geçip izliyordum sadece. Ateşi izlemek inanılmaz güzel bir şey. Bir nevi terapi. Bence orada bir ateş olması, herkesin üzerindeki fazlalığı yakıp götürüyor. İnsan temizleniyor çıtırtısında ama bakmazsan sönüyor işte. Şimdi saçlarımdaki is kokusundan biliyorum ki bir gözüm, bir elim ateşte olmalı her daim. Evi sıcak tutmak için onu canlı tutmalıyım. Gidiyorum, kovalara odun dolduruyor ve sonra da belirli aralıklarla ateşe atıyorum. Biraz biraz ateşten anlamaya başladım.
Özellikle sabahları erkenden odun almaya gitmek çok hoşuma gidiyor. Sabah havasını içime çekiyor ve canlanıyorum. Bu ateş işi olmasa sabahın köründe dışarı hayatta çıkmazdım.
Asım bir proje için birkaç aylığına yurtdışına gidince iş başa düştü. Tek başıma bakamayacağım kadar çok tavuğumuz vardı, sattık (Bizden gönül rahatlığıyla yumurta alanlar üzüldüler biraz ama neyse ki baharda yine alacağız.) Geri kalan işleri ise kendim halledebiliyorum. Yine de su getirmek ve odun kırmak gibi işler için köydeki dostumuz Cihan yardıma geliyor. İyi ki var. Bu yardım beni gerçekten çok destekliyor ve işimi kolaylaştırıyor.
Kışın arazideki diğer işlerimizin azaldığı dinlenme döneminde böyle bir fırsatın ortaya çıkması harika oldu bizim için. Çünkü evi yaparken bize destek olan insanlara destek olma ya da geri ödeme sırası bizde. Sanırım endişe etmediğimizde, güvendiğimizde çözümlerin bir bir ortaya çıkmasına ya da görünür olmasına alışmaya başlıyoruz. İçimde gitgide daha çok yerleşen bir huzur ve güven var.
Öte yandan dağda, bir evde yalnız olmakla ilgili korkularım da vardı tabi. Asım'ın gidişi, onları hissetme ve onları anlama fırsatı sağladı bana. Çoğu kültürel olmakla beraber bazıları derin ve her nasılsa -geçmiş bir deneyimim olmaksızın- zihnime, yapıma ait.
Ama hazırdım. Güvenmeyi, şimdiye odaklanmayı öğrendiğim ve gelecek için kaygılanarak enerji harcamayı bıraktığım bir döneme denk geldi yalnızlığım. Başka birine bakım verirken kendi korkularımla daha kolay baş edebildiğim için benden daha da tedirgin olan annemi de yanıma çağırdım. Nedense sorumluluk beni daha cesaretli ve korkusuz kılıyor. Daha önce hiç yapmadığım şeyleri tek başıma halledebildiğimi görmek ve kendi sınırlarımı denemek kendime güvenimi artırdıkça koşullar ile ilgili endişelerim ve gelecek kaygım da ortadan kalkıyor. Velhasılıkelam, özellikle geceleri uykumdan uyandığımda ya da karanlıkta ortaya çıkan tuhaf ve endişeli düşünceler kısa süre içinde geçip gittiler. Bu, yaşama karşı güvensizliğim ve kontrol ihtiyacım ile ilgili hissettiğim son kabuktu. Zihnimle ve onun geri planda -bazen oldukça sessiz şekilde- çalıştırdığı endişe döngüsüyle baş etmeyi, onu duyup sakinleştirmeyi öğrendim.
Yakında annem de gidecek. Cemre Kız'la buradaki işlere bakıyor olacağız. Fazlasıyla sakin bir dinlenme dönemi olacak muhtemelen. Kış; uyku dönemi doğa için. Bizim için de öyle...
Dinleniyoruz.
Demleniyoruz.
Huzura bulanıyoruz.
Asım'ı ve baharı bekliyoruz.
YORUMLAR