Sincap neşesi

Araziye ilk geldiğimiz sene her şey daha sessiz gibi geliyordu bana. Kuşlar sanki biraz mesafe koyuyordu aramıza ve yan arazinin ağaçlarına kaçıyorlardı. Fareler ortalığa çıkmıyor, sincaplar hiç görünmüyordu. Oysa her yerdeydiler. Arazinin belli noktaları küçük deliklerle doluydu -ki bu bende yerin altında bir fare şehri varmış izlenimi uyandırıyordu. Ve kırılmış fıstık, palamut kabukları ağaçların altını kaplıyordu. Kimisi taze kırılmıştı. Demek ki tam biz arabayı park etmeden önce sincaplar ve kuşlar burada ziyafet çekiyordu.


Sonra yaklaştılar. Bizim orada oluşumuzu umursamamaya başladılar. Sincaplar hariç. Bir sincap görebilmek için hala bir süre sessizce, kıpırdamadan oturmam gerekiyordu. Ancak o zaman dalların arasında görebiliyordum onu.


Şimdi onlar da varlığımıza alıştılar. Sabahları bana oldukça kızgın ve kavgacı gelen uzun bir bağırışla uyandırıyorlar. Sonra da ağaçtan ağaca geziyor, arazide otların arasında koşturuyorlar. Onları izlemek son zamanlardaki en büyük keyfim. Şanslıysam bir yaban tavşanına bile denk gelebilirim.


Geçen gün salondaki büyük camın önünde kitap okurken ani ve keskin bir çığlıkla bölündü dikkatim. Kafamı çevirdiğimde büyük bir şahin gördüm. Yirmi metre uzağıma pike yapıyordu. Ağaçların arasında bir patırtı koptu sonra ve muhtemelen şahinin karnı doydu. Benimse nutkum tutuldu.


Ne zaman bir yaban hayvanı görsem şaşırıyorum hala. Bir yanım alışıyor bir yanım şaşkınlığını ve ilk sincabı gördüğüm günkü neşemi koruyor. Kendi kendime "bahçemizde sincaplar yaşıyor" diye neşe içinde söylenirken buluyorum. "Asım ne kadar güzel! Bahçemizde sincaplar yaşıyor!"


Dev çekirgeler uçuşuyor otların arasında yürüdüğümde. Bazen peşlerinden koşup yakalıyorum. Hayatımda ilk defa koca bir çekirgenin uzun bir hortumla toprağın altına yumurta bırakışına şahit oldum. Ve Asım'ın yuvasını bozduğu bir örümceğin kısacık bir sürede aynı ağı yeniden örüşüne.


Kelebekler ve yusufçuklar konuyor sonra ellerime. Gel diyorum, çağırıyorum geliyorlar. Onlar uçup uçup parmaklarıma geri konarken ben nefesimi tutuyorum. Çeşit çeşit peygamber develeri kollarımda yürüyor. Bazen gözlerini dikip gözlerime bakıyorlar ve ben kafamı eğince onlar da eğiyorlar. Bulduğum kertenkeleler, yavru kurbağalar benden kaçmıyor bir süre öylece elimde duruyorlar. Uzun uzun bakışıyoruz. Şaşkınlıktan dilimi yutuyorum.


Gece ile Gündüz'ün kavuşumunu; alacakaranlığı ayrı seviyorum. O ilk kavuşma anında bir örtü çöküyor toprağa ve ben tüm seslerin ortaya çıkmasına izin veren Sessizlik'in derin varlığını hissedebiliyorum. Koyun sürülerinin çanları ve cırcır seslerinin arkasında bütün kutsallığı ve ağırlığı ile duyulabilir oluyor. Bedenim zaten onun içinde hareket ediyormuş da ben bunu ilk kez fark ediyormuşum gibi oluyor. Ve ben büyüleniyorum. Sonra Gece geliyor tüm sesleri ve yoğunluğu ile ve Sessizlik de duyulmaz oluyor. Ta ki sabah alacasına kadar.


Özellikle geceleri penceremden giren rüzgarın getirdiği ferah kokular beni çok mutlu ediyor. Sırf bu anı yaşamak için dakikalarca camın önünde oturup rüzgarı bekliyorum. O geldiğinde gevşiyor, gözlerimi kapatıyor ve bu koku mektuplarını okumayı bilen tarafıma ulaşıyorum. Huzur çıkıyor içinden. Bazen neşe, bazen dinginlik, bazen davet, bazen susuzluk ve ardından yağmur indiği an kavuşma...


Bütün bunları zamanla kanıksar mıyım bilmiyorum. Gerçekte hiç kanıksamak istemiyorum. Sincap neşesi, kelebek şaşkınlığı ve şahin tutulması hayatımın devamlı bir parçası haline gelsin ama duygusundan hiçbir şey eksilmesin istiyorum.


Yaban hayatı yalnızca neşe, şaşkınlık ve tutulma değil. Bu yüzden yılan, akrep, çıyan, gelincik ve yaban domuzu uyanıklığı da hayatımın bir parçasına dönüşüyor ve ben bu uyanıklığın gerektirdiği dikkati, an'da olma zorunluluğunu ve yavaşlığı da seviyorum.


Bir zamanlar bizim "ev kedilerimiz" olan Çilek ve Nohut'un nasıl da vahşi iki kediye dönüştüğünü görüyor onların avlanırkenki sessizliğini ve uyanıklığını izliyorum. Gittikçe onlar gibi bedenimde, onlar gibi farkında olmaya başlıyorum.


Bedenim, fiziği ve ruhu ile Şimdi'de kökleniyor. O vakit zihnimin tamamen sustuğu derin sessizlik ve farkındalık anları yaşıyorum.


Neşe, şaşkınlık, uyanıklık, tutulma, Sessizlik, Şimdi ve büyü...

Ne dersiniz?

Sizce kanıksar ve zamanla bu hali unutur muyum?

Yoksa bunların kendisi olurum da araziye mi dönüşürüm?


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.