Gitmesine izin vermek ya da affetmek neden işe yaramıyor?
Öyle oluyor bazen.
Affettim diyorsun, o ana gidip kişinin, deneyimin, anının senden gitmesine izin veriyorsun ama gitmiyor yine geliyor aklına. Bazen de bir kırgınlık kalıyor içerde, eskisi gibi olmuyor ilişkin. Bir tutukluk olduğunu biliyorsun affettim desen de kendine.
Bazen de aynı şey bu defa başka insanlarla yaşanıyor. Affetmekten yoruluyorsun.
Affetmek kelimesini kullanmak içimden gelmiyor benim pek. İçimdeki karşılığı kendimi şifalandırmak için bulduğum yola uymuyor. Nedense affetmek bana o durumla ilgili bir yük taşıyormuşum, ya bir daha olursa diye korkumu peşimden sürüklüyor o insana karşı tetikte kalmaya devam ediyormuşum gibi hissettiriyor. Sanki "bana yapılandan dolayı karşımdakini anlamak" demek oluyor daha çok affetmek. Suçlamanın anti tezi gibi durduğundan sebep suçlamayı da içeriyor anlam olarak içinde yine sanki. Bunlar hep bendeki anlamları tabi.
O yüzden "kabul" diyorum sürecime. Durumu kendime, duygularıma ya da ötekine yönelik yargılar olmaksızın ifade edebilmek içimde.
Canımı acıttı yerine "canım acıdı, öfkelendim" demek misal. "Bir şey oldu içimde, tetiklendim. Bir şey olmuş onun da içinde tetiklendi."
"Bir şey oldu, bütün bunlar sadece oldu."
Bir yargı barındırmadan sadece olanı kabul etmek bambaşka bir araştırmaya neden oluyor içeride. Geçmiş davranışların, sözlerin kapatıcı, yorucu etkisinden sıyrılıp asıl olana kayıyor insanın gözü. Bana ne oldu? Bu söz canımı neden acıttı?
Bu sorulardan sonra görünür oluyor ancak davranışları tetikleyen duyguların beslendiği yara zinciri bilmem kaçıncı kuşaktan beri gelen. Çocukluktan, anne babamızın, onların anne babasının ve onlarınkilerin çocukluğundan ve hatta yaratılıştan süregelen.
"Oldu" diyebilmek, kendi zincirimi bilmek, ötekinin de bir zinciri olduğunu kabul etmek demek aynı zamanda. Ve tam da bu sebepten onun sözlerinin kendi yaralarının bir ürünü olduğunu bilerek kendimle ilişkilendirmemek.
Beni ve onu ayırmak. Onun duygusunu ona geri göndermek ve kendiminkini araştırma sorumluluğunu üstlenmek. Kendiminkini araştırıp yarayı bulup dönüştürebilirsem aynı şey başıma yine geldiğinde artık canımın acımayacağını anlayabilmek.
Kendimizi görmek her şeyden önce. Acıyan yeri okşayabilmek. "Seni görüyorum" demek kendimize. "Seni görüyor ve anlıyorum. Böyle düşünmek oldukça acı vericiydi senin için. Böyle öğrenmiş, hep böyle hissetmiştin. (Değersiz, yetersiz, sevgiyi hak etmek için şöyle olmalısın gibi...) Şimdi sana söylüyorum. Öyle değil. Senin değerin ötekilerin senin için ne dediği ile ilişkili değil. Senin bu evrende bir yerin var." Bu dönüştürme olmadan gitmiyor o kişi. Geride bırakamıyoruz aklımızdakini.
Canım, o bana hakaret etti, beni aptal yerine koydu diye acımıyor. Kendi değerimizi, saygınlığımızı başkasının gözünden ölçüp biçip değerimize başkalarınca değerli olup olmadığımıza göre karar verdiğimizden acıyor. Ya da aptal yerine konduğumuzu düşündüğümüzde zaman zaman aptalca davranmayı başarısızlık olarak, yetersizlik olarak algılamak ve kendimize hiç hata yapma izni vermemekten acıyor. Hata yapınca yetersiz, yetersiz olunca da değersiz ve sevgiyi hak etmeyen oluyoruz kendimizce belki...
Ötekinin bizi aşağılamaya kalkması ya da küçümsemesi onun güç ve değer ihtiyacından kaynaklanıyor oysa ki. Kendini zayıf hissettiği anlarda karşısındaki değersizmiş gibi davranıyor ki o yine değerli olabilsin. Acıyan yeri artık acımasın.
Kabul, bunu görmeyi ve kendimle ilişkilendirmemeyi kolaylaştırıyor bir şekilde. Onun güç ihtiyacını görüyor ve gülümsüyorum sadece. Onun küçümsemesini üzerime almıyorum. Çünkü özdeğerimi kendime hatırlatıyorum.
Affetmeme gerek de kalmıyor böylece. Çünkü kendimle ilgili şifalanması gereken yeri şifalandırma sorumluluğunu alıp bunu yapıyorum. Karşındakinin derdini de görebiliyor ve ona şefkat duyabiliyor ama onu iyileştirme sorumluluğunu devralmıyorum. Tek bir soru kalıyor geriye kendim için; bu ilişkiye devam etmek istiyor muyum? Evetse ihtiyaçlarımı ifade etme ve karşımdakine de ifade alanı açmaya niyet edip tamire girişiyorum. Hayırsa cevabım gitmek için kendime izin veriyorum.
YORUMLAR