Lohusayım ve eşim de farkında

Eylül 2012.

Üçüncü gün.


Öyle uykusuzum ki zaman duygumu kaybettim. Işıklar gözümü alıyor. Düşünmekte zorluk çekiyorum. Bazen bana sordukları soruları tam anlamıyorum, daha doğrusu duymuyorum. Kafamın içinde bir sis bulutu var sanki; bütün sesler orada boğuklaşıyor gibi. Sadece kızımı duyuyorum. Ağlamasına cevap vermeye programlı bedenim ve kalbim. Onu sevmek, onu kucaklamak için hemen doğrulmak istiyorum ama dikişlerim acıyor, her defasında zor kalkıyorum.


Hastanedeki ilk gün daha kızımı emzirmeye çalışırken ben, "boşuna uğraşma dümdüz bunun ucu alamaz bu memeyi" dedi ve gitti hemşire. Üzülmüştüm ama umudumu kaybetmemiş, denemiştim yine de. Sonra öyle çok süt indi ki acı vermeye, kızarıp şişmeye başladı göğsüm kızım ememedikçe. O gün bugündür sadece sağıyorum sağ mememi. Zaman tutuyorum, sızladıkça kalkıyorum. Gece pompaya doğru kendimi sürüklüyorum. Bazen kendimi robot gibi hissediyorum. Ateşlendi ve şişti memem dün gece, artık dokunamıyorum bile. Yanlışlıkla elim değse ağlıyorum. Sütü sağıp kaşık ağızlı bir biberona koyuyorum.


Kızım uyandı. Kalkmaya çalıştım ama dikişlerim acıdı. Hiç takatim yoktu, azıcık doğruldum. Biberonu elime almamla devrilmesi bir oldu. Kapağını tam kapatmamışım. İçindeki bütün süt döküldü yatağa öylece. O an bildiğim azıcık şeyi de unuttum. Memeyi alabilsin diye dakikalarca eğilerek emzirmeye çalışmaktan, sürekli başarısız olmaktan, mememin acısından, ağrısından çok yorgundum. Kızım aç kalacaktı, emindim. Yapamıyordum; bir biberonu bile tutamıyordum. Bu memeyi kesip atsınlardı. Sağ mememden nefret ediyordum. Bi' emzirmeyi bile beceremiyordum. Hazır değilmişim diyordum ben anne olmaya. Hazır değilmişim. Eksikmişim, yetersizmişim.


Kızım kucağımda, elimde boş biberon deliler gibi ağlıyordum. Yapamıyorum diye bağırıyordum, ben yapamıyorum...


Öyle dengesiz uçlarda salınıyordum ki; biri kızımı alacak olsa kucağımdan panter kesiliyor, ama öteki "ememiyor mu" dese, titrek yavru bir kuşa dönüşüyordum.

Kızımı severken pamuklar içinde bir anne oluyor, onu anlamadığımda ya da bir şeyleri "doğru" yapamadığımda bozuk bir makine olduğuma inanıyordum.


Ben farkında değildim depresyonumun; ama eşim farkındaydı.


Kızım kucağımda ağladığım o gece koşarak yanıma gelmiş, odadan herkesi dışarıya çıkarmış ve yüzümü ellerinin arasında almıştı.

Gözlerimin içine bakıp bana yalnız olmadığımı hatırlatıyor, "Bunların olabileceğini biliyorduk. Okuduklarımızı unuttun mu? Yaşadığın bütün duygular çok normal. Bütün bunlar geçecek, hepsi geçecek." diyordu. "Alışacağız, tanışacağız, öğreneceğiz, bir yol bulacağız..."


Nitekim bulduk da.


Lohusalık gerçek bir hal. Derin, puslu ve bulutlu. Hem kopkoyu siyah hem alabildiğine tozpembe... Bir ağlama ile dibi görmeli, bir agucukla nefes almalı.

Dengesiz.

Hiç tanımadığın duygular basıyor içini bir anda mesela, haddinden fazla doluyorsun. Aniden bir şey yanlış gidiyor ve bir anda çekiliyor, bomboş kalıyorsun.


Hayattaki bütün gücünü bir çocuğu beslemek için harcıyormuşsun da zırhını giyinecek gücün kalmıyormuş gibi oluveriyor sonra.

Çıplak kalıyorsun. İçin, dışın bir.

Başkasının her sözüyle veya olması gerektiği gibi olmadığını düşündüğün her anda yaralarını, kendine dair en derindeki inançlarını, yüzüne yüzüne çarpıyor lohusalık ve yaraların ne kadar derinse sen de o kadar dibe batıyorsun. Bebeğinle yan yanayken kocaman görünen bedeninin içinde küçücük hissediyorsun sık sık. Her şey öyle yoğun, öyle hızlı ve değişim öyle büyük ki, yaşadığın bu hal hiç geçmeyecek sanıyorsun.


Her kafadan bir ses çıkıyor, bebeğin durmadan ağlıyor, sütün değil de yetmeyen kendinsin sanıyorsun. Kanayan bir özyeter yarası yüzünden "yetersiz ve eksik" olduğuna iyice inanmaya başlıyorsun. Bütün bunların içinde en çok anlaşılmaya ve kabul görmeye ihtiyaç duyuyorsun.


İşte o zor zamanlarda sakin ve güvenli odalar açtı eşim bana. Çelikten bir duvar oldu herkesle aramda. Her söz önce ona çarptı. Onun limanında hem kendimi dinledim ve onardım hem de gönlümce bağlandım kızımla. "Eksik değilsin." diyordu bana. "Korkularını, yorgunluğunu anlıyorum. Tereyağından kıl çekmek gibi değil bu biliyorduk ikimiz de bunu, hatırlat kendine de! Öğreniyorsun. Öğreneceğiz. Seninle ilgili değil bu, süreçle ilgili."


Eşimin bu desteği ile toparladım kendimi. O yüzden biliyorum durumun farkında olan bir tek kişinin bile önemini. Lohusalığın bu yüzünü aktaran bir kabilemiz yoktu etrafımızda, biz de kitaplara dadanmıştık. Doğum öncesi sohbetler etmiş, doğabilecek ihtiyaçlarımız hakkında önceden bazı kararlar almıştık. Neyle karşılaşacağımızdan emin değildik ama tozpembe olmayabileceğini, desteğe ihtiyacım olabileceğini biliyorduk.


Doğumdan sonra ben bütün bunları unuttum.

Asım unutmadı.

İyi ki farkındaydı.


Çok kadın tanıyorum lohusayken yalnızlık çeken. Ev işlerine destek bulabilen ama kendi içindeki duyguları açacak bir kapı bulamayan hatta tam tersi içine daha da çok sıkışan. Bocalayan, korkan.


O yüzden diyorum ki #LohusayımFarkındayım ve #LohusayımVeEşimDeFarkında.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Eşim farkında değildi. Abd de annem ile eşim arasında kalıp depresyonumu had safhaya taşıyıp beni ürtikere yakalanmamı sağladılar. Annem sağolsun kendince en iyisini denedi ama eşimin yaptıgını asla unutmayacağım! Derinde büyük bir yara...
    CEVAPLA
  • Misafir Lohusalığı şımarıklık diye tanımlayan erkekler gördüm. Çok şükür eşim onlardan değil...
    CEVAPLA
  • Misafir Çok şanslıymışsınız eşinizde farkındaymış benim eşimde farkında olsaydı keşke
    CEVAPLA
  • Misafir eşlerin bu sürecin nasıl olabileceği konusunda bilinçlendirilmeleri gerekiyor kesinlikle !
    CEVAPLA
  • Misafir ilk hamileligimde benzer seyler yasamistim. ilk o yuzden diye dusundum hep acemilik var serde. Simdi iinci hamileligimi yaşıyorum. Süreç aşağı yukarı aynı. Demekki onemli olan süreç :)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.