Hayat varsa umut da vardır

Yeni bir dünya, yeni bir yaşam, yeni gündelik ilişkiler düşünülüyor, yazılıyor, konuşuluyor. Gitgide artarak…


Bir yandan fütüristler, bilim insanları, eğitimciler, düşünürler, astrologlar, şifacılar, iyi ve sürdürülebilir bir yaşam için çalışanlar kendi alanlarından değişimi değerlendiriyor ve mevcut dünya düzeninin nereye gittiğine, nereye gitmesi gerektiğine dair fikir beyan ediyorlar. Sesler artıyor. Gidişatı değerlendirenler, gidişata isyan edenler, gidişatı iyileştirmek için sessiz sedasız çalışanlar aslında aynı nehrin üzerinde yan yana kürek çekiyorlar. Tek tek farklı alanlarda çalışan kişiler gibi ifade edilseler de bir bütünün parçası oldukları iyice aşikâr. Ortak nokta ise yaşamı sevmek.


Öte yandan nehri kirletenler, önüne set çekenler, çürük hırslarla hesaplar yapanlar, insanlığın bugüne kadar gördüğü en adi oyunlarla koltuk savaşı yapıyor. İnsan hırsından daha büyük bir şey var ki o da yaşamın bütünü. Kuşlar, çocuklar, ağaçlar, denizler olmadan, yer yüzünün bütününü oluşturan tüm canlılık olmadan kendi yaşamını sürdürmeyi gözetenler bugüne kadar hesaba katmadıkları evrensel sistemin karşısında sallanmaya başladı bile. Hasar maalesef çok büyük ama Stephen Hawking’in de söylediği gibi “Hayat varsa umut da vardır”. Üzerinde yaşadığımız dünyayı yenilemek için küçük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek bir şeyler yapabiliyoruz. Öte yandan, günlük hayatta içinde yaşadığımız, insan eliyle kurulmuş bir dünyevi sistem var. Mesele bir sistem meselesi. Neyin gözetilmesi gerektiğinin çoktan unutulduğu, neyin neden yapıldığının ve adeta neden yaşadığımızın unutulduğu bir zamana geldik. Sahi, biz bu dünyada ne yapıyoruz?


Sistem, senenin başından beri Covid-19 musibetiyle çatlaklarından sızdırıyor. Çatlaklar büyüdükçe “Bunun yenisini inşa edemez miyiz?” diye düşünmek artık bize düşüyor. İnsanlık tarihinin kırılma noktalarından birindeyiz. Bu zamanda yetişkinlik çağını yaşayan nesil bir yandan gündelik hayattaki değişimleri karşılama, diğer yandan da yakın ve uzak geleceğe dair sorumluluklarını hissederek değişimin bir ucundan tutma haline düştü. Herkesin yapabileceği bir şeyler var. Evet, herkes kapısının önünü süpürse çok şey değişir ama süpürmenin toparlanmaya yetmeyeceği bir eşiğe geldik. Ortak bir düşünme modeline, önceliklerin en baştan belirlenmesine ihtiyaç var.


Bildiğimiz iş yaşamı, bildiğimiz belediyecilik, bildiğimiz komşuluk, bildiğimiz akrabalık, bildiğimiz gündelik ilişkilerin dışına çıkıp en baştan inşa etme şansımız olsa, nasıl yapardık?


Hazır bir miktar ‘demo’ yaşamışken, “Bundan sonrası nasıl olmalı?” sorusunun cevabını düşünmenin tam zamanı. Gerçek değişim ve bir sonraki seviyeye sıçrama için mevcut yapıya alışkın zihinlerimizle değil, olanca yaratıcılığımızla hayal etmeliyiz. Yaşadığımız günleri kaotik olarak algılama, olumsuza takılma eğiliminde olsak da zihinleri havalandıran, taşları yerinden oynatan doğasıyla eğitimde, iş yaşamında, neredeyse tüm alanlarda ve hatta aile yaşamlarında birçok belirsizliğin hüküm sürdüğü bu dönem, bundan sonrasının nasıl olabileceğine dair düşünmek için büyük bir fırsat sunuyor. Ömür ne kadarına yeter bilinmez ama en azından üzerine düşünme sorumluluğunu yerine getirebiliriz. Daha iyi bir yaşam isteyen, sorumluluğunu da alma durumunda…


“Savaşların olmadığı, doğanın mahvedilmediği…” gibi zaten cepte olan cevaplarla değil. İnsanlığın bütününü ilgilendiren bu ideallerin altının günlük yaşamda ne ile dolabileceğini düşünmenin herkes için günlük bir pratik olması gerek.


En başa dönerek, zihinlerimizi sıfır noktasına getirerek içten yükseleni, özümüzde olanı açığa çıkarmayı hayal ediyorum. Yıkıcı bir deprem ortaya çıkmadan, insanın gerçek doğasından yükselen yapıcı enerjiyi açığa çıkarmayı, en başa dönmeyi hayal ediyorum. Mevcut yapıları her canlıyı gözeterek iyileştirmek için en faydalı sistemi kurabileceğimize inanıyorum. Yıkıcı değil, yapıcı bir tavırla yeniden başlamak için hiçbir zaman geç değil.


Umudu ve yaşamı hatırlatan çocukları düşünelim. Çocuklar, yetişkinler tarafından sekteye uğratılmadıkları zaman, olanca çocuk halleriyle sonsuz yaratımın birer tezahürü. En başa dönmek ve hayal kurmak için çocuklar en iyi rehber. Zihin engeline takılmadan yaşayan çocuklar gibi hesapsızca hayal etmeye bugünlerde çok ihtiyacımız var. Gündelik hayatın detaylarını düşünüp duran zihinlerle bunu yapmak zor. Çocuksu yaratıcılık denilen hal hem ruhsal durumumuzun dengeleyicisi hem de içinde yaşadığımız sistemin kurtarıcısı olabilir. Daha yaratıcı düşünmeye, katılıklardan yumuşamaya, hafiflemeye ihtiyacımız var. Yaşamın içine işlemiş olan sert, katı, yayılmacı, hırs dolu, hep daha fazlasını isteyen eğilimleri yumuşatmak, değişimi ilmek ilmek dokumak gerek. Zihinden kalbe inmek gerek.


Gerçekten kalpten gelen yanıtları bulmamız için de zaman ayırmaya ihtiyaç var.

Kalbimize günde birkaç dakika ayıralım ve sormaya başlayalım, gerisi gelir.

“Yaşamın nasıl olmasını istersin?”


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.