Neden üreyemiyoruz 2?
Son 2 haftadır size kişisel yolculuğumu anlattım. Bunun tek bir nedeni vardı. Bunlar benim başıma geldiğinde, sadece bana veya çok az kişiye oluyor sanmıştım. Internette o kadar çok yazı aramıştım ama bulamamıştım. İleride bu tür şeyler yaşayacaklara veya şu anda yaşayanlara güç olsun istedim.
Bu esnada ben bunları yaşarken de durmak bilmeyen araştırmacı yönümle neler öğrendim, neler. Belki bilen çoktur ama bana Instagram’dan yazılanlardan anladığım kadarı ile bilmeyen hala çok fazla kişi var. Bu yüzden tekrar tekrar anlatmak istiyorum...
Öncelikle kendi tarafımı anlatayım. Rahim duvarımı doğal yoldan kalınlaştırabilmek için çılgınca bir çabaya girmiştim. Modern tıpta “hücreler yenilenmez” diye bilinir. Yalnız son yıllarda yapılan araştırmalar, fonksiyonel tıpçı hekimlerin çalışmaları gösteriyor ki, hücreler doğru bir beslenme ve yaşam şekli ile yenilenebiliyor. Şu anda okuyorum olduğum fonksiyonel tıp sağlık koçluğu derslerinde de bunu sık sık okudum zaten. Hücreler yenileniyor, peki nasıl? Tabii ki doğru besin ile.
- Vücudumuzun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri sebzelerden almamız lazım ama modern hayatta sebze tüketimi o kadar azaldı ki, yiyerek aldıklarımız pek yetmiyor. Ben haftada 4 gün sebze suyu içmeye başladım. Yiyebildiğim kadar sebze yedim/suyunu içtim.
- Antioksidanlardan yüksek meyvelerle ve sebzelerle beslendim. Nar, böğürtlen, yaban mersini, mor erik, üzüm, ıspanak, brokoli, pancar gibi. Ne kadar renklilik varsa, o kadar iyi. Yiyemediğimin suyunu sıktım, içtim.
- Östrojen salgılatan ve folik asitten yüksek besinler yedim. Keten tohumu, kuşkonmaz gibi.
NOT : Meme CA geçmişi olanların keten tohumuna dikkat etmesi gerekiyor.
- Her gün istisnasız yürüyüş ve spor yaptım. Yürüyüş, rahim içi kan dolaşımı için en yardımcı şeylerden biri. Rahim duvarını tamir etmek için de doğru kan dolaşımına ihtiyacımız var.
Bunların sonucunda rahim duvarım neredeyse iki katına kadar kalınlaştı. Yine bir kez daha beslenmenin gücünü yaşamış oldum.
Peki genel olarak doğurganlığı azaltan ne idi?
Erkeklerden buraya çok dikkat etmelerini rica ediyorum. Kadınlar olarak genelde sorunu, suçu kendimizde arıyoruz ama çok önemli bir detay var. Erkeklerin sperm sayıları yeterli gibi gözükse de embriyolar 15-20 tane oluşsa da bebek oluşamıyor. Bunun da büyük nedenlerinden biri erkek spermindeki pestisit kalıntısı. Maalesef hiçbir tüp bebek merkezinde buna bakılmıyor ama o kadar büyük etken ki. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, eğer bir erkeğin spermindeki pestisit kalıntısı (yani tarım ilacı kalıntısı) %10’dan fazla ise zaten sağlıklı bir embriyo oluşması mümkün değil. Defalarca tüp bebek denemiş ama olmamış bir çift, 3 ay sadece organik besleniyorlar, şekeri ve gluteni bırakıyorlar ve 4. ayda gebelik gerçekleşiyor. Bu çift Türkiye’de ve tek değiller. Böyle örnekler var.
Bizim nesil (1978 doğumluyum) biraz daha şanslı. Bizim küçüklüğümüzde bu kadar çok kimyasallar yoktu. Yiyecekler, kozmetikler daha temizdi. Annem beni zeytinyağlı sabun ile yıkar ve arap sabunu ile yer silerdi mesela. Tarım ilacı denen şey, tohumların kısırlaştırılması, yurtdışından tohum ithalatı gibi şeyler yoktu.
Bizler geleneksel tohumlarla, geleneksel tarım ile üretilmiş şeyler yedik. Kozmetikler de neredeyse biz 15 yaş civarındayken hayatımıza girdi. Mavi, ince belli, enine tırtıklı Blendax şampuan kaç evde vardı, hatırlar mısınız? O kadar az ve pahalıydı ki, herkes almazdı. Ne zaman çığ gibi çoğaldılar, içlerindeki parabenler ve daha bir çok katkı maddesi kadın hormon salınımını bozdu.
Yine aynı dönemlerde hayvancılık neredeyse endüstrileşti. Hayvanlar daha çok üresin diye, daha hızlı büyüsün diye hormonlar verildi. Bu hormonlar bizim hormon dengelerimizi bozdu.
Şeker ve koruyucu maddeler herşeyin içine girdi.
Bizden sonraki nesil için, bu konuda hayat çok daha zor. Sanıyorum bu yüzden de tüp bebek merkezlerinde 25 yaşlarında genç çiftleri çok gördüm. Maalesef o milyonlarca spermden bir tane sağlıklı embriye oluşturmakta o kadar zorlanılıyor ki. Biz yine biraz daha korunduk ama onlar direkt bu sebzelerin/meyvelerin/kozmetiklerin içine doğdu. Tabii bir de etrafımızdaki manyetik alanları, sinyalleri de es geçmemek lazım.
Tüm bunların hepsi birleştiğinde üreme fonksiyonlarımız çok zayıfladı.
Bana bazen beslenmeye ve yaşam kalitesine neden bu kadar taktığım soruluyor. Benim aslında tek isteğim özüme dönmek. Özümüze dönebildiğimizde herşey daha kolay olacak. Bunları okuyup, bilerek, yaşayarak, tüm vücudumu nasıl hasara uğratabilirim?
Evet, organik sebzeye, meyveye, kurubaklagile ulaşmak her zaman kolay değil ama büyük marketlerde iyi tarım ürünleri var. Bunlar en azından kontrollü ilaçlanıyor.
Hala geleneksel tarım yapan üreticiler var. Onlara internetten ulaşmak kolay.
Ha, diyebilirsiniz ki, “Buna maddi olarak nasıl yetişelim?” Bir tüp bebek denemesi, embriyoları dondurmak, saklamak vs ortalama 10.000 TL civarı. Hele şimdi ithal ilaçlar da zamlandı, kim bilir fiyatlar ne kadar yükseldi...
Bu bahsettiğim şekilde beslenmek ve yaşamak iki kişilik bir ailenin mutfak masrafında ortalama 200 TL artışa neden oldu. Ben tercihimi bu yönde kullanıyorum. Her yaz ayakkabı, elbise almıyorum. Manikür, pedikür yaptırmıyorum. Makyaj malzemesi almıyorum, kullanmıyorum. Her gün dışarıda 8 TL’ye kahve içmiyorum ve buraya harcayacaklarımı beslenme ve hayat şeklime harcıyorum. Bu konuda da “Sağlıklı Beslenmenin Cüzdana Etkileri” diye bir yazı yazmıştım. Orada konvensiyonel üretim ile organik üretim kurubaklagilleri, o anki fiyatlar ile kıyaslayıp, tabak başına düşen farkı hesaplamıştım. 30 kuruş gibi bir fark oluyordu.
Yani sistem bir şekilde o parayı bizden alıyor. Ya tüp bebek tedavisi ile alıyor ya da doğru besin malzemeleri için. Seçim bizim.
Tabii, bu esnada şekerin ve paketli ürünlerin yaptıklarını anlatamadım bile. Şeker her hücreyi bozuyor. Diyabet olmamıza gerek yok. Rafine şeker ve doğal şekerin fazlası vücudumuzun her hücresine zarar veriyor. Hücreler zarar gördükçe, sağlık bozuldukça yine üremek imkansızlaşıyor.
Insülin direnci, tiroid rahatsızlıkları arttıkça da üreme fonksiyonları bozuluyor çünkü hiç bir hormon tek başına çalışmıyor. Hepsi bir bütün halinde. Birinde bpzukluk veya sorun varsa, diğer hormonları da etkiliyor.
Burada da sonuç olarak beslenme için yine “Beslenmede de her yol Bağdat’a” yazımda anlattığım sonuçlara varıyoruz. Doğru seçimler yapmak, sağlıklı beslenmek herşeyin başı. İlaçsız, hormonsuz, koruycusuz, şekersiz tercihler yapmak bu süreçte bedenimize yapabileceğimiz en iyi yardım.
Bu konuda uğraşan, isteyen herkese güç dilerim. Yalnız değilsiniz, bilmenizi isterim...
Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler...
Sema Sumeli
YORUMLAR