Herkes sokakta biz evde!
Sokakta herkes. Bizim burası (Kadıköy – Göztepe) çok kalabalık. Çalışmak zorunda olanlar hariç konuşuyorum, nitekim benim kocam da haftada üç gün işe gidiyor. Dışarıda gördüklerim alışverişe çıkanlar da değil. Resmen gezmeye gidenler.
Yanlarında da çocuk. Tamam da yasak değil mi çocuklara? Biz salak mıyız çocuğu 51 gündür 70 metrekare evde tutuyoruz. Ben bilmez miyim dolaştırmayı? Sokakta resmen trafik oluyor. Kornalar havada uçuyor.
İnanamıyorum bazen insanlara. Ya da “biz mi abartıyoruz” diyorum. Ancak sonra doktorların açıklamalarına bakıyorum; hayır. Normal olan biziz. Bazı sokaklarda çocuklar oynuyor beraber. İyi de hani taşıyorlardı bu virüsü? Evdekilere geçerse? Daha da fenası, ya çocuk çok hasta olursa? Bu rahatlık neden? Düşündükçe içinden çıkamıyorum.
Ama bunu yazmayacağım. Size asıl neler yapıp – neler yapmadığımı anlatmak istiyorum.
Hepiniz gibi, uyku düzenim yerlerde. Neler denedim, yine de olmadı. Uyku düzeni bozuk olunca sinirler de geriliyor. İşten güçten zaten söz etmeyelim o da geriyor. Ancak ben artık “bir şey yapmalıyım”ı bıraktım. Yani mesela TV’nin zaman kaybı olduğunu düşünürdüm, baktım ki bana iyi geliyor, film arıyorum her gece yarım saat. Buluyorum da… Sonra mesela Irmak’ın derslerine çok titizlenen ben onu da bıraktım. O da diğer tüm çocuklar gibi bunaldı. Bazen “son derse katılma da resim yapalım” diyorum mesela.
Dün bana “Eskiden daha çok gülerdin, daha neşeliydin, daha hareketliydin. Şimdi de güzel idare ediyorsun. Evet çok şey oldu üst üste sen iyisin şu anda” dedi. İyi idare ettiğimi söylerken aslında eski beni özlediğini de bir güzel anlattı. Ben de özledim eski beni. Eski enerjimi. İşim olmasa bile sokağa çıkıp bir saat yürüyüp eve gelip herkesi neşeyle karşılayan kendimi… Korkmayan, her şeyi deli gibi temizlemeyen beni…
Kim özlemedi ki?
Mesela… Siz marketten aldığınız her şeye virüs gözüyle bakmaktan sıkılmadınız mı? Onu geçtim, işten gelen kocanızı virüs olarak görmekten bunalmadınız mı?
İşin özleme kısmına zaten girmiyorum. Özlemden konuşurken gözlerimden yaşlar akıyor. Artım “özledim” de demek istemiyorum kimseye. Karşımdakini üzmekten başka işe yaramıyor. Bu bir dönem ve geçecek. Asıl özlem yitirdiklerimize duyduklarımız. Yeter ki sağlık olsun, yeter ki herkes iyi olsun, tek tek sarılırım ailedeki herkese. İşte bu yüzden çok fazla özledim diyemiyorum telefonda konuşurken.
Bir yanım sürekli şükrederken diğer yanım arada arızaya bağlıyor…
Bir de ne biliyor musunuz?
“İyi hissetmek zorundayım”dan vazgeçiyorum. O gün modum düşükse kimseye rol yapmıyorum. Tabii yükseltiyorum kendimi ancak bir yere kadar.
Bazen de sanki hiç Covid yokmuş gibi uyanıyorum. Evdekiler şaşırıyor duruma. Giyiniyorum, süsleniyorum. Öyle dolanıyorum evde. Herkese iyi geliyor. Ama her gün yapmak ne mümkün?
Bol bol hareket etmeye çalışsam da bazen onu da yapamıyorum. Günde 3000 adım attığım da oluyor, 7000 de, 1500 de…
Hava güzelleşmeye başladı, bahçeye inip birkaç tur yürüyebiliriz Irmak’la. Ona sokağa çıkma yasağı var ama bizim minik apartmanın minik bahçesinde yürümemizin bir sakıncası olduğunu düşünmüyorum. Başka çocuk da yok. Kimseye temas etmeden, hava alıp çıkarız yukarı. Sadece 15-20 dakika. Bu bile ikimizde de iyi gelir.
Farkındaysanız yazmakta da zorlanıyorum. Kaç haftadır yazamıyorum. Çünkü ben aslında eğlenceli yazılar yazmaktan hoşlanırken korkularımı, üzüntümü dile getirirken buluyorum kendimi. Ne okuyanları sıkmak istiyorum ne de yazdıkça bunalıma girmek…
Ailemizde üst üste yaşananlardan sonra biraz da olsa toparlanmaya çalışırken bu kadar uzak kalmak yoruyor beni.
Her evde de böyle sorunlar olduğuna eminim.
Fakat şu an bir şey yapabiliyor muyuz? Hayır.
Bize düşen evde kalmak. Herkesi evde kalmaya teşvik etmek. Bugün bizim 51’inci günümüz. Evdeyiz. 13 Mayıs’taki dört saatlik izin dışında da evde kalacağız.
Kendini, ailesini, çevresindekileri, yaşadığı şehirdeki insanları düşünmeden “sırf keyfi için” sokağa çıkarak bütün alınan önlemleri ve bizleri hiçe sayanları da affetmiyorum. Affetmeyeceğim.
YORUMLAR