Felaket senaryoları!

Uzun zaman sonra ilk kez uzun uzun yazmak istiyorum. Aylardır yazı yazmak için zor oturuyordum bilgisayar başına da bugün susasım gelmiyor, anlattıkça anlatasım var da bir yere kadar. Keşke içimdeki her şeyi dökebilsem de o kadar çok soru gelecek ki cevaplamaya gücüm olmadığı için bir kısmı bende kalsın. Elbet bir gün dayanamayıp yazarım.


Çok şükür kızım iyi, kocam iyi de biliyorsunuz geniş ailemizde ciddi sağlık sıkıntıları yaşanıyor. Geçecek geçeceğine inanıyorum da bir yandan da kalbim acıyor. Bazen kalbimin üstünde bir ateş varmış gibi hissediyorum. Nisan’da anneannem gittiğinden bu yana çok şey oldu. Az önce ona veda yazımı okudum, burada yazmıştım. Nasıl geçti 8 ay, bilmiyorum. Kah dayak yiyerek kah mutlu olmaya çalışarak geçti. Üst üste olanlar ciddi ciddi yaraladı herkesi. Bu süreçte kızımla tatile de gittim, ancak üst üste yaşananların sızısı hep var işte… (Neler olduğunu da gizemli olmak için yazmadığımı düşünenler var. Ne garip!)


Son zamanlarda öyle keyifsizim ki motivasyonumu kaybettim. Eskiden iş yoksa bile bilgisayar başında firmalara yazardım, tam zamanlı iş arar ve özgeçmişimi gönderirdim, kendi kitabımla ilgili paylaşımlar yapardım. Şimdi bunlar içimden gelmiyor. Sosyal medya paylaşımlarımın bazıları komik olsa da anlayan halimi anlıyor. İş hayatında da yaşananlar bezdirdi. Yani nasıl anlatsam, aynaya bakınca kendimi göremiyorum. Göreceğim de şu anda uğraşmıyorum. Zamanla düzelecek elbet. Kendimi ısrarla, zorla mutlu etmenin anlamı yok. Kızım yanımdayken zaten iyiyim. Şükretmeyi de gayet iyi biliyorum. Onun dışında da biraz bu duygularımı yaşayayım, elbet toparlayacağım. Eğer onları yok sayarsam başka şekilde karşıma çıkacakları için duygularımla barıştım.


Zaten kimsenin keyfi yok son zamanlarda. Depremler bizi iyice beter etti. Onlarca can kaybı, yaşanan felaket, korku ve durmadan yenilenen korku senaryoları. Twitter’ı haber almak için kullanırdım, şimdi açmaya korkuyorum.


Bir yanda insanların birbirine nefretini görürken diğer yanda o korku tweetleri soluksuz bırakıyor beni. Sürekli söz edilen İstanbul depremi, konunun sürekli oraya gelmesi felaket senaryoları… Sanki hepimiz bir korku filmi içindeymişiz de birileri bizi izleyip keyif alıyormuş gibi hissediyorum. Sanki bu olanlar kurgu… 1999 depreminde “Depremle yaşamaya alışmalıyız” dendiğinde anlamamıştık. İşte şimdi tam da bunu yapıyoruz. Korkuyoruz ama uyuyoruz. Korkuyoruz ama bir yerlere gidiyoruz. Irmak başka yerde kalsın istemiyorum fakat korkum ona geçmesin diye de bir şey yapamıyorum. “Hayır kızım her an deprem olabilirmiş” demem mümkün mü?


Saat başı uyanıyorum, Twitter’a bakıyorum, herkes uyanık. Sürekli bir deprem çantası konuşuluyor. Tamam da… Araba ya -1 ya da -2’de duruyor. Deprem anında oraya inmeyeceğim kesin. Evin girişinde de olmaz. Deprem çantası hazırlarken dışarıda lazım olanları mı koymalı, evde kalınca gerekenleri mi? Herkes aynı bir şey söylüyor. Benim elim çanta hazırlamaya gitmiyor. Çünkü o an dışarı kaçmaktan baka bir şey düşünemiyorum. Şu anda tek yaptığım evin girişinde her akşam hepimize birer kalın hırka ve ayakkabı bırakmak. Sanki giyecek ve fırlayacakmışız gibi…


Hepimizin kaygıları zirvede. Zaten ekonomik şartlar iyiye gitmezken bir de bu kaygılar çok geliyor herkese. Üzerinde de sevdiklerinizin sağlık sorunlarını ekleyin… İşte ben o nedenle battaniye altından çıkmak istemiyorum. Hayatımda uyumadığım kadar uyuyorum. Arkın şokta. Irmak’a söz verdiğim için bizim mini Bilecik – Bursa turumuza gittik. Aslında Arkın’a gerçekten “siz ikiniz gidin” diyecektim de Irmak üzülürdü. Arkın da beni bırakmazdı. Olan çocuğa olurdu. Bunu paylaştığımda kendini her şeyime yorum yapmakta haklı bulan biri “Gitmeseydiniz, çocuk her zaman her şeyin olmayabileceğini görürdü” yazdı çok daha kaba bir dille. Önce uzun uzun cevap yazdım. Zaten son bir senede nelerin iptal olduğunu, hayatımı bilmeden böyle yorumlar yapmasının saçmalığını… Sonra hepsini geri çektim. Mesajı sildim. Kendisini takipten düşürdüm. Çünkü düşündüm ki “Ortak noktada buluşmamız imkansız. Neden kendimi yorayım?” Ben yazacağım o yazacak, ben yazacağım o yazacak… Klavye kahramanlığı ne kolay. Varsın o da beni duyarsız sansın, öküz desin, insan olmamakla bilsin. Ne fark eder ki?


Sosyal medya öyle bir yer ki, bazı insanların mutsuzluktan beslendiğine inanıyorum. Ancak ben mutsuzluğumu çok da yansıtmayı sevmiyorum. Ki arkadaşlarıma bile anlatmıyorum. Sürekli konuşmak, sorulması hoşuma gitmiyor. Bilecik yolunda arabayı ben kullandım. Gözümde yaşlarla gittim. Dışarıdan bakınca Şebnem tatile gidiyor, yanımda oturan Arkın ağlayan Şebnem görüyor.


Herkes öyle değil mi şu anda? Kim bilir ne evlerde neler yaşanıyor? Ancak kaç kişi biliyor bunu? Zaten ülkece kaygımız arttı. Bir de depremler olunca çok kötü etkilendik. Bir kişi bile tanımıyorum çıkıp da “korkmuyorum” diyen. Yoktur ki! Bu süreçte birbirimizi kırmak, suçlamak yerine anlamaya çalışmamız lazım. Korku senaryoları üretmek yerine çözüme odaklanmalı, olası bir deprem anında neler yapabileceğimizi konuşmalıyız. Başta da ben… Her gördüğüm deprem tweet’ini Arkın’a atmamakla başlayabilirim işe.


İyi olalım. Hep beraber iyi olalım… Size şahane haberler vereceğim sizden de şahane haberler alacağım günleri sabırsızlıkla bekliyorum.


İyi ki varsınız…


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Sizi çok seviyorum
    CEVAPLA
  • Misafir Kimbilir şu anda evler de neler yaşanıyor demişsiniz. Kemoterapi aldm yatıyorum. Ama bunun yanında iki gün sonra nereye gitsem diye düşünüyorum
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.