Güle güle Meloş…
Zorlu geçen bir kışın ardından hep baharın gelmesini bekledim. Güneş, ilaç olacaktı… Güneşle beraber her şey düzelecekti. Üzerimize yapışan kasvet gidecekti.
Şimdi hava mis, sahil cıvıl cıvıl ama ben iyi değilim. Duygularımı yazarken hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum.
Canım, lokum anneannemi kaybettik geçen Çarşamba, 24 Nisan’da. Tam doğum gününde, 6 Mart’ta teşhis kondu ve “yapılacak hiçbir şey yok”” dendi. Biz de söylemedik ona. Yapılacak bir şey yokken, sayılı zamanı kalmışken söylemek doğru olmazdı. Acı çekmemesi, rahat olması için herkes elinden geleni yaptı. Ve benim lokum anneannem, kuzum acı çekmeden 24 Nisan günü, kendi evinde, en rahat ettiği koltukta bize veda etti. İki hafta önce yanındaydım ancak o sırada yoktum. Orada olmalıydım. Diğer yandan da o ana şahit olmak ister miydim, bilmiyorum. Zorlayıcı, o an orada olanların unutamayacağı, son dakikaya kadar konuştuğu, nabzını kendi de ölçüp yavaşladığını fark ettiği, sonra teslim olduğu, duayla veda ettiği, annemlerin kulağına “seni çok seviyorum huzur içinde kal” diye fısıldadığı, dua ederek, öpüp koklayarak uğurladıkları dakikalar… Film gibi, ama gerçek.
Haberi alır almaz Ankara’ya yola çıktık babamla. Aslında ertesi gün için gitme planı yapıyorduk, kötü haberi alınca fırladık hemen. Tabii önce Irmak’ın okuldan gelmesini bekledim, anlattım, sarıldık birbirimize, ağladık, baba kızı bırakıp çıktım. Yolda kendime ağlamama sözü verdim. TEM karanlık, tır dolu. Ağlayıp kontrolü kaybetme hakkım yok. Arkada kızım, gittiğim yerde annem var. Sakin kalmalıyım diye diye o karanlıkta tırların arasında gittim. Babama da “Lütfen şimdi ağlama, lütfen, zaten korkuyorum, şu an araba kullanırken lütfen yanımda ol” dedim. Dört araba peş peşe gittik, sabaha kadar oturduk. Anneannemin koltuğuna kimse dokunamadı, oturamadı… Annemler beş kardeş. Biz 11 torunuz, biri yolda, yedi torun çocuğu… Ailece sabaha kadar oturduk, ağladık, konuştuk, güzel şeyleri hatırladık…
Sabah da camiye gittik, öğlen ezanında namazı kılındı, ardından son isteğini yerine getirmek üzere Sapanca’ya gittik. Cenaze arabası önümde giderken inanamıyordum. Sanki beni duyacakmış gibi yol boyu konuştum onunla. Anneannemin dedeleri Batum’dan gelip Sapanca’ya yerleşmişler. Çok seviyordu Sapanca’yı. Orada defnettik, Güldibi’nde. En sevdiği, en çok istediği, “Bana bir şey olursa oraya defnedin” dediği yerde şu an… Çiçekler ektik hep; dönüşte de uğradım, Ankara’daki bahçesinden en sevdiği çiçekten alıp ektim. Konuştum, konuştum konuştum… Sürekli de gideceğime söz verdim. Sık sık gideceğim, annemi götüreceğim.
Şimdi böyle yazarken ruhsuz geliyor ancak diyorum ya, hislerimi dile getiremiyorum ilk kez… Son gün göremediğim için gasilhanede yanında olmak, yıkanırken dua etmek, dokunmak istedim. O görüntüyü aklımdan nasıl çıkartacağım bilmiyorum ama hatırladığım şey “Ay, yavaş olun, düşecek” diye fırlamak oldu tutmak üzere. Oysa düşmeyecekti. Oysa sıkı sıkı tutuyorlardı. Oysa düşmesi imkansızdı…
Bu yaşa kadar anneannemle olmak büyük şans, biliyorum. Ancak herkese söylediğim şu ki, o benim teyzemdi aslında. 41 yaşında benim anneannem olmuş. Çocukluğum her yaz, her tatilde orada geçti. Annemler gitmese ben giderdim. Ben bebekken annem çok hastalanınca (doğumdan sonra peritonit olmuş) uzun süre bakmış bana. Çocukluğu geçtim, yetişkinliğimde de hep oradaydım. Irmak doğduktan sonra da sürekli gittik. Sürekli. Her tatilde, her bayramda, her fırsatta. Instagram’da #4nesil1arada fotoğraflarımız var. Gidemediğim zaman görüntülü konuşurduk, Facebook’tan yazışırdık. 82 yaşında bir anneanne düşünün, WhatsApp’tan yazıştığınız, beraber canlı yayın yaptığınız. Melek gibi, lokum gibi bir kadındı benim canım Meloşum. Her şeyimi bilen, bana akıl veren, o dönemde doğup da bu kadar ileri görüşlü olan tek kadındı. Arkın ile ilk tanıştıklarında şok olmuştu çünkü bilardo, snooker izliyordu anneannem. Arkın inanamamıştı. Tüm şampiyonları biliyor, tek tek yorumlar yapıyordu. Sıkı bir Galatasaray taraftarıydı. Bütün maçlarını heyecanla izliyordu.
Ne zaman toplantım olsa, ne zaman içim sıkılsa dua istiyordum. Arada nazar duası istiyordum. Çok inanıyordum onun dualarının bizi koruduğuna. Şimdi içimden geçireceğim, “Anneannem dua eder misin” diyeceğim. Beni duyduğuna, hissettiğine inanarak.
Herkes, bütün sülale (annemler sadece baba tarafında 38 kuzenler) aşıktı ona. Herkesin fikir annesiydi. Herkesin sırdaşıydı. Kimse kimseye küsmesin isterdi. Bizi hepimizi bir araya getirendi. Çok farklıydı, çok…
Kendimi “Allah sıralı ölüm göstersin, unutturacak acı vermesin kimseye” diye dua ederek, şu anda çok istediği yerde, küçücük bir mezarlıkta, çok sevdikleriyle olduğunu düşünerek rahatlatıyorum. Diğer yandan da düşündükçe akan gözyaşlarıma engel olamıyorum.
Her anında her fırsatta yanında olduğum için vicdanım çok rahat. Çok şükür ki anneannemle ilgili bir “keşke”m yok. Bu büyük bir şans, biliyorum. Giderek onu hatırlarken gülümseyeceğimi de biliyorum. Kulaklarımda bizi ve çocuklarımızı severken söylediği “çitini çitini” sözleri yankılanıyor, onun sesiyle…
Huzur içinde uyu, pamuk anneannem. Seninle konuşmaya hep devam edeceğim. Söz, anneme de iyi bakacağım.
YORUMLAR