Neden Altın Kelebek yazısı yazmayacağım?

Sağolasınız, tören gerçekleştiği andan bugüne kadar mesaj, mail, snap, dm, telgraf yolu ile her mecradan “Altın Kelebek Ödül Töreni”nin kırmızı halısını yazmamı istediniz… Yıllardır yabancı her tören sonrası kim ne giymiş çekiştirdiğim için bu “kırmızı halı yorumculuğu”nun üzerime yapışmasından rahatsız değilim aslında. 5 yılın sonunda bir elbiseye 3 km uzaktan bakıp Dior mu Chanel mi olduğunu anlayabilecek duruma geldim.


Geldim de neye fayda, %70 indirimde raf eşelenmek dışında bir alışveriş durumum ne yazık ki olamıyor…


Neyse konuyu dağıtmayayım, geçtiğimiz Pazar akşamı Zorlu Center’da gerçekleşen Altın Kelebek Ödül Töreni kırmızı halısını çok istemenize rağmen yazmayacağım. Gerçi şu an bir Altın Kelebek yazısı yazıyor olmamın ironisini geçersek işte yazmama sebeplerim:


  • Bilgisayarım bozuk. (Evet hala.) Arkadaşlarımın bilgisayarına çökme hakkımı bu paçozlar için kullanamayacağım. Telefondan stalkın yetmediği durumlarda imdadıma yetişiyorlar ama baştan sona saçmalık dolu olan bir gece için bu hakkımı kullanmak istemiyorum.

  • Görsel yok! Evet yabancı törenleri yazmak daha kolay çünkü nerdeyse poster boyutundaki harika görseller kırmızı halıdan birkaç dakika sonra internette oluyor. Böylece elbiselerin, takıların, makyajların her detayına hakim olabiliyoruz. Bizim kokonalar boy boy poz verseler de ortalıkta gazetenin kendi sitesi dışında adam gibi görsel yok. (Ona da eşşek kadar logo koymuşlar, sanki senin flash patlatılmış paçoz görseline kaldım.) Katılan ünlülerin kendi Instagram’larında paylaştığı korrrkunç filtreli ve pixel pixel kareleri saymıyorum bile. Yahu bu nasıl ünlülük, daha kendi galerine düzgün filtreli, sağdan soldan birinin kolunu kırpmadığın fotoğraf yükleyemiyorsun, ödül bekliyorlar bir de…

  • Hadi görsel bulduk diyelim, o kıyafetler nedir allahaşkına? Renk kartelasından 15 yıl önce kalkmış renkler içindeki gencecik kızlar, yüzleri makyajdan tanınmayacak halde… Bizim ünlülerde giyim kuşamına önem göstermek taş, parıltı, aşırı makyaj ile oluyor. Bir tane minimal ve iyi giyinen göremedim. Ülkedeki allık ihtiyacını oradaki total 10-12 kadından karşılayabilirdik…

  • Törenin sıkıcılığı! Arkadaşım ile kuruyemişlerimizi alıp izleyelim dedik, ı ıh yarım saatten fazla dayanılacak gibi değildi. O çok özendikleri yabancı gecelerde sunum tam anlamıyla şölene dönüşür, bizde koskoca padişah espri yapmaya çalışıyor… Ajda Pekkan’ın sahnedeki genç oğlanlara “sözde” asılması mı mizah şimdi?

  • Ödülünü alanın gidip, salonun bomboş kalması hadisesi ise ayrı bir fiyasko. Bir yanım kızıyor, sahnedeki meslektaşlarına bu kadar saygısızlık yapmalarını kaldıramıyorum, bir de törene bakıyorum gerçekten katlanılacak gibi değil. 20 kişilik tiyatro ekibinin 20’si de asla komik olmayan birtakım cümleler kuruyor. “Başkası adına utanmak” durumunu sonuna kadar yaşadım izlerken.

  • Ülkenin en büyük gazetecilerinden biri bir kaç gün önce hapse atılırken, basın özgürlüğü adına korkunç bir dönemden geçerken, birkaç kişi dışında kimsenin tepki göstermemesi canımı sıktı. Tek tepki gösterenler Gülben Ergen ve Gonca Vuslateri oldu. Düşünün öyle abuk bir ortam…


Bu gecede tek ilgimi çeken Serenay Sarıkaya ve Çağatay Ulusoy piştisi oldu. Saatlerce birbirlerine sadece birkaç koltuk uzaklıkta oturdular. Texas sınırları içindeki Kerem Bursin’in neler hissettiğini düşünmeye çalışmaktan uyku tutmadı gece boyunca…


Niye yazmadığımın yazısını da yazdığıma göre yılın en şuursuzu ödülünü de kendime veriyorum…


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.