Sanal alem, yalan alem...

Bu dünya yetmedi bana, birde sanal dünyada yaşıyorum...


Her gün rutin koşturmacalarım yetmezmiş gibi birde çiftliğimdeki hayvanlara yem üretip, tarlalarımı sürüyorum, gelen yük gemilerine mal yüklemek için kendimi yırtıyorum. Aktif olarak kullandığım üç mail adresimi sık sık kontrol edip, gelen mailllere geciktirmeden cevap vermeye çalışıyorum. Facebook ve Twitter dan gelen yorum ve soruları cevaplıyor, ara ara İnstigram ve Vine a bakıyorum…


Hayatım A noktasıyla B noktası arasında geçip giderken, hangi mekânda olduğumu Foursquare de etiketlemesem neredeyim diye meraklanan yüzlerce insan var sanki…


Blogumu şu sıralar biraz boşlasam da mümkün olduğunca aktif tutmaya çalışıyor, HT Hayat yazılarımı da pazartesi akşamları yazıyorum.


Benim sevgili akıllı telefonum elimde cayır cayır yanarken, beynim radyasyonla haşlanırken bile ben hala bir şeyler karıştırıyorum. En komiği de eşime iyi geceler deyip yatağa yattıktan sonra, uyumadan önceki son on beş dakikamı sanal alemdeki tüm sosyal ağları gezinmeye ayırmam oluyor. Oku duanı uyu işte ne var, bu ne biçim bir beladır, anlamadım gitti…


Akıllı telefonlar çıktı, mertlik bozuldu. Ağlayan, yerinde durmayan, mızmızlanan her çocuğun elinde bir telefon, benim bile zar zor oynadığım oyunları altı yaşındaki kuzenim çatır çatır oynuyor. İki, üç çocuk yan yana geldiklerinde beraber oynamayı bırakıp, babalarının telefonlarıyla oynamaya başlamaları üzerinden fazla zaman geçmedi.


Birde en garip tarafı hiç tanımadığım ünlü şahsiyetleri İnstigram dan takip etmek, hayatlarına bir yerinden dahil olup, haklarında yepyeni şeyler öğrenmek. Bu aynı biri bizi gözetliyor gibi, aslında çok korkunç ama izin veren herkesin hayatını fotoğraflarla gözetliyoruz. Caddede yanından geçip giderlerken hiç tanımadığı senin, dün evinde çektiği fotoğrafa ilk bakan olduğunu bilmiyor…


Birde sanal âlemlerde atıp tutup, yüz yüze gelince kuyruklarını popoları arasına kıstıranlar var ya, en çok onlara gülüyorum. Biliyorsunuz ben ve yaklaşık yirmi kadar arkadaşım Türkiye’nin ilk doğum destekçileriyiz ve yeni bir mesleği tanıtmanın, kabul ettirmenin oldukça zorlu taraflarını zaman zaman yaşıyoruz. Bu zorluklardan biride sosyal ağlarda doğum destekçilerine giydirip giydirip, yüz yüze gelince “ ayyy biz sizi çok seviyoruz, harika işler yapıyorsunuz” diyenlerin gözlerinin taaa içine bakmak oluyor. Bilende bilmeyende atıp, tutuyor, herkes yazdığı konuda bilirkişi, profesör kesiliyor. Doğrularla, yanlışlar kolaylıkla birbirine karışıyor.


İnternet dünyası kocaman, kat kat, büyük bir pasta çok yersen şekerin tavan yapıyor.


Anlayacağınız sistem bizi pek hayırlı bir yere doğru götürmüyor, şöyle bir silkelenip kendimize gelmezsek gözlerinde spiral dönen koyunlar gibi nereye çekerlerse oraya doğru gitmeye devam edeceğiz. Zaten pek çok konuda hipnozları altına girdiğimiz ve adına da düzen dediğimiz her şey bize dört koldan dolanmaktayken, birde sanal âlemde zihinlerimizi bulandırmayalım. Hâlihazırda rutin olan hayatlarımıza bir pencere açalım, iki dakika kafamızı dağıtalım diye elimize aldığımız telefonlarımızın esiri olmayalım. Dışarı çıkıp toprağa bassak, kafamızı kaldırıp gökyüzüne iki nefes alsak, suyumuzu içerken koşturmadan şöyle bir otursak, başkalarına bakacağımıza dönüp bir kendimize baksak, biraz yavaşlasak olmaz mı?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.