Mükemmellik peşinde...
Jane Fonda, Oprah Winfrey’in programında anlatmış; henüz çok gençmiş yaşı ve babasının meşhur partilerinden birinde güney Fransa’daymıış. Jacklyn Kennedy gibi jet sosyetenin ünlü isimlerinin davetli olduğu bir ortamda ortalıkta öylece dolanıyormuş. Ergenliğe yeni geçiş yaptığı yıllarmış o yıllar ve “erkek Fatma” günlerinin eğlencesini ve keyfini geride bırakmak zorunda olduğu için hayıflanıyormuş. Yaşıtı olan diğer kızlar gibi ince ve zarif olabilmek için kilo vermesi gerekmesi onu aşırı derecede bunaltmış. Yemeden içmeden kesilir, hatta yediğini de çıkarırmış o dönemler. İncecik olmayı başarmış olsa da hala vücudunu beğenmiyormuş bir türlü…
O partide, Greta Garbo ona doğru yaklaşmış ve “benimle yüzmek ister misin?” diye sormuş. Kimseler onun varlığını dahi fark etmezken böylesine önemli ve ünlü birinin ona arkadaşça davranıyor olması onu çok şaşırtmış. “Evet!!” demiş, “Tabii ki isterim!”
Hayatının en önemli günlerinden biri olduğunu söylüyor o günün. Greta Garbo’nun üstünde bembeyaz bir bornoz varmış, birlikte yakındaki sahile yürümüşler. Ünlü aktrits tüm ihtişamıyla suyun kenarına gidip bornozunu çıkartmış. Meğer çırılçıplakmış! Jane Fonda utangaç bakışlarla onu seyrederken en çok şaşırdığı şey bu ünlü kadının vücudunun hiç de öyle sanıldığı kadar mükemmel olmadığıymış! Sporcu olduğu için bazı bölgeleri aşırı kaslı olan, sağlıklı görünümlü ama klasik güzellikten uzak bir vücuda sahipmiş.
Jane Fonda “O an kendimi çok iyi hissetmiştim” diyor. Greta Garbo’nun bile mükemmel olmadığını görmek onu çok rahatlatmış. Yüzerken bir ara göz göze gelmişler ve “sen de film yıldızı olmak istiyor musun?” diye sormuş. Jane Fonda “Hayır!” cevabını verince de “olabilecek kadar güzelsin ama” demiş. Bütün gün ağzı kulaklarında dolaşmasına sebep olan bu söz onu derinden etkilemiş. Ama yine de kendi vücuduyla tam anlamda barışması ve “mükemmel” olması gerekmediğini gerçek anlamda öğrenmesi uzun yıllar almış. Dünyada birçok ünlü ve önemli kadının mükemmel anlamda güzel olmasa da çok beğenilip, sevildiğini sonraları fark etmiş. Aslında tüm varlığımızla bir “bütün” olmamızın en önemli şey olduğunu söylüyor. Sizlerle paylaşmadan edemedim…
Globalleşmeyle standartlaşan güzellik kavramı tüm dünyada kadınların üstünde baskısını sürdüredururken, "kime göre, neye göre güzel?“ diye sorup da sistemi sorgulayan az oluyor. Sağlıksız görünen yüzlerine rağmen kilo verme takıntısıyla kendine eziyet etmeye devam eden bir çok kadın mükemmel vücudun ve tek bir kırışığı olmayan bir yüzün peşinde. Çoğu da estetik cerrahların ve bu konuda türlü vaatlerde bulunan uzmanların sürekli müşterisi haline geliyor. Paralarını bir ütopya uğruna harcayan bir sürü kişi, yapılan her işlemle ve bulunan her yeni teknikle çıtayı biraz daha yükseltirken dünyanın parasını harcamaktan çekinmiyor. Bir türlü de tam olarak tatmin olmuyorlar işin tuhafı, malum, hep “daha” güzeli var her şeyin.
Özgüvenin bu denli sarsılabilir olması ve bu gerçeği keşfedenlerin bu amaca hizmet eden, endişe ve korkuları besleyen koca bir sektör yaratmış olması aslında çok acı. Sağlıklı bir kiloda bir vücuda ve doğallığını, özgünlüğünü ve karakterini yitirmemiş bir yüze sahip olmaktan mutlu olan, kendinle barışık ve kusurlarıyla da mutlu kadınlar giderek çoğalsa keşke. Kadın dergilerine, medyaya ve ceplerini doldurma meraklısı bazı uzmanlara inat!
Sevgiyle kalın,
YORUMLAR