Ve yürümek

İnsan en çok kendine ihanet eder.


Oğlum yaşını doldurmak üzere. Kendi başına adım atmak istiyor, bunun için hazırlanıyor. Elinden tutup destek oluyorum, yürümesi için uygun koşulları sağlıyorum fakat bir yanım da yürümesini ertelemek istiyor. Yürürse özgürleşecek, her yeri adımlayarak keşfetmek isteyecek. Çekmecelerin içini düzenlemem gerekecek, odalarda aylardır ayıklamak istediğim ve ertelediğim eşyaları ayıklamam gerekecek. Hareket hareketi doğuracak. Oysa durduğu yerde dursa ne güzel; kapısı açılmayan oda havasız kalmaya, fazlalıklarından ve zararlılarından ayıklanmayan çekmeceler anlamsızlığını sürdürmeye devam edecek.


Ben otuzlarımın başındayım. Kendi başıma adım atmak istiyorum, kendi işimi kurmak istiyorum. Yürümeye başlamak arefesindeyim lakin bir yanım da…


Oğlum Kerem rahmime düştüğünden beri, onun var olma yolcuğu ile yaşamımı ilişkilendirdim. Misâl şimdi yaşamımın ayak mevsimi. Ayaklarım gözlerimin görmek istemediği, yok sayılmış uzuvlarım. Ayaklarını yadsıyan kişi, adımlarını sahiplenebilir mi? Adım atmak, yürümeye başlamak ve özgürce yürümek içsel bir direnç oluştururken nasıl…


Oysa kolay ve kendiliğinden… Önce bir adım, sonra bir adım daha… Diyelim yazmak istiyorsun; önce bir kelime, sonra bir kelime daha… Diyelim anlatmak istiyorsun; önce bir nefes, sonra bir nefes daha…


Joseph Campbell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu döngüsünü bilir misiniz? Kahraman sıradan birisidir. Her gün aynı rutin içinde yaşamını sürdürmektedir. Kalbinde yankılanan bir ses, tekrar eden bir çağrı vardır. Eğer bu çağrıya evet derse, içsel direncini kırabilirse; yahut teknenin ikinci katından suyun içine dalmak isteyen bir insanın gözlerini kapatıp atlayıvermesi gibi bir adım atabilirse… İşte o vakit bir yolculuk başlar. Bir adım, bir adım daha… Bir kelime, bir kelime daha… Bir nefes, bir nefes daha…


Yaratıcılık süreçlerinde sırtımızdan tutup kulağımıza eylemsizliği haykıran yedi başlı ejderhayı alt etmenin yolu, minik bebek adımlarıyla yola revan olmaktan geçiyor. O vakit ejderhayı geride bırakacak bir nefes, bir içsel güç kazanıyoruz ve odamızı havalandırmak, ayıklamak istediklerimizi elden geçirmek, görevini tamamlayanlardan vazgeçmek mümkün oluyor.


Murathan Mungan Cenk Hikayeleri kitabında, Şahmeran masalını “Şahmeran’ın Bacakları” başlığında yazıya geçirmiş. Şahmeran masalı, anlatıcılık yolculuğumun başından bu yana desteğini aldığım bir dost, bir yol arkadaşıdır. Geceler ve gündüzler boyunca rüyalarımda ve gündüz düşlerimde bana kendisini göstermiştir. Masalı dostlarımdan dinlemeyi, cam altına nakşedilmiş suretleri izlemeyi, bazen ellerimle çizmeyi, bazen bir mecliste anlatmayı, bazen de Şahmeran’ın Bacakları’nı okumayı severim ve dahi özlerim.


Şahmeran masalı için ihaneti ve aşkı anlattığı söylenir. İnsanoğlunun bir marana olan ihaneti konu edilir. Masaldan çıkıp konumuza dönecek olursam dün gece Kerem’i uyuturken yanında uyuyakalmışım. Sabaha dek süren bu uzun uykudan uyandığımda dilimden şu cümle döküldü: “İnsan en çok kendine ihanet eder.” Yerimden kalktım, elimi yüzümü yıkadım ve bu yazıyı yazmaya başladım. Masalda Camsab ile Şahmeran’ın aşkı, Camsab’ın geldiği diyara döndüğünde Şahmeran’ın yerini vezire söylemesi ve şifasını almak için Şahmeran’ın bedeninin parçalara ayrılması anlatılır. Peki ya, Şahmeran yerinin söyleneceğini bilmiyor muydu? Kendi kurduğu korunaklı dünyasında şifasını kendine saklamaktan memnun muydu? Onda olan şifa öyle büyüktü ki, o istediği kadar kendisine saklasın; vakti geldiğinde dönüşmesi ve başka canlara ulaşması gerekiyordu. Keza, Camsab’ı Lokman Hekim’e dönüştürdü ve efsaneye göre şifa ve tıp bilgisi Lokman Hekim kanalıyla nesilden nesile ulaşmaktadır. Saklanan Şahmeran, aşık olan Şahmeran, sevdiğini gün yüzüne çıkartan Şahmeran; önce bilgisini ve şifasını kendine saklayarak, sonra da Camsab’ı kendi diyarına uğurlayarak kendine ihanet etti. Bilgi ve şifa, yaratılmışlara lütfedildiyse; bütünün hayrına kullanmanın yollarını aramak lazımdır. Bugün ilk defa Şahmeran masalına bu gözlerle baktım. Bacaklarımız yürümek istiyor, önce koltuğa tutunuyoruz sonra birinin desteğini alarak yürümeye başlıyoruz. Burası çok konforlu bir yer fakat sonsuza kadar burada kalamayız. O bir adımı atmanın zamanı geldiğinde yaşadığın mağaradan dışarıya çıkma cesaretini taşımalısın. Bir adım, bir adım daha derken bir bakmışsın ki yürümeye başlamışsın. Çekmeceler de düzenlenir, odalar da toparlanır; artık fazlalıklardan arınmanın zamanıdır.


Kalbini alev alev yakan bir tutkun varsa ve bunun bir nehir gibi akmasını istiyorsan bir bebeğin yürüme yolcuğundan ilham alabilirsin. Sağlıklı gelişim gösteren bir insan yavrusu mutlaka yürür ve dahi koşar. Oysa bizler kendimize yürümenin iznini vermeyerek en çok kendimize ihanet ediyoruz.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.