Aradığınız yeni yıl yazısına şu anda ulaşılamıyor…

Annelerin ninnilerinden

spikerin okuduğu habere kadar,


yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,


anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,


anlamak gideni ve gelmekte olanı.


Nazım Hikmet Ran



Doğum günü yazısı, bayram yazısı, tatil yazısı, yeni yıl yazısı…


Bir şey benim içimde bir düğmeye basmış olmalı, benden kolay kolay çıkmıyor öyle eğlenceli, hafif şeker tadında, keyifler bin beş yüz yazılar. Kırk yılda bir çıkan şeker tadında yazılarım da ancak akide şekeri olabiliyor, az tatlı, biraz acı, yeter bana o kadarı. O yüzden yılın üçüncü gününün sabahında, ışıltılı süslemelerle bezeli, şöyle de güzel şeyler olacak yeni yılda tadında bir yeni yıl yazısı okumak isteğiniz varsa, şevkinizi kırmak istemem, o yazı bu yazı değil.



Yeni yılın coşkusuyla kutlama hazırlıkları yapmak yerine, geçen yılın son iki haftasında, acılarımızı bile geri plana atıp, ülke tarihinin en büyük yolsuzluk skandalını elde çekirdek, en heyecanlı macera filmi seyrediyor ve fakat senaryoya asla müdahale edemiyor tadında yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Son haftalarda en sevdiğim tweetlerden birinde dediği gibi “vatandaşı olmasak eğlenceli ülke aslında…”



Ve ortalık bunca karmaşıkken hiçbir şey olmamış gibi, olmayacakmış gibi eller havaya hoop şeklinde yaşayan insanlar da var. Var hala onlardan. Hiç bir tarafa ve yöne ait olmayanlar veya olsa da sözde çaktırmayanlar. Ve hatta yönünü güç rüzgarı nereden esiyorsa o tarafa döndürenler. Hani o “daimi sessizler”. Yorum yapmayan, konuşmayan, karışmayan, etliye sütlüye bulaşmadan sadece kendi burnunun değdiği yere bakanlar. Sadece “İşime ve kazandığım paraya bakarım, gerisinden bana ne?” demek için konuşanlar. Sokakta gençler öldürülürken susanlarla, #hırsızvar diye bağırdığımızda polis bize gaz sıkarken kafasını TV’deki yarışma programına çevirenler belki de aynı kişiler. Hiç vicdanı olmayan insan olur mu? Oluyormuş!


Neredeyse toto sonucuna bakar gibi, bir tarafın diğerine attığı gollerden arta kalsa da elimizden kaçan toplara bakarken biz, arada aniden fırlayan “Yılbaşı gecesi sevgilinize kaç gül alırsanız, sevginize inanır, şarap da bizden!” kıvamındaki reklam mesajları var bir de. Hadi tamam kapitalist bir dünyada yaşıyoruz, bazı markaların da iletişim stratejisinin S’inden anladıkları yok diyelim, fakat reklamların dışında bir de “ayyy yemiiyoo bu çocuk/ahh uyumuyoo bu çocuk” tarzındaki anne mesajları da yağıyor ki, bende bir yerde uyarı zilleri çalmaya başlıyor, hızlıca uzaklaşıyorum ortamdan… Çünkü geleceğin vatandaşlarını yetiştiren annelerin bunca vurdumduymaz aldırmaz bana dokunmayan yılanı yaşatırım biçiminde yaşamasını asla sindiremiyorum. Bünyem kaldırmıyor.


Hanım hanım, sen hala seninkinin yemeğinde, uykusundasın, hatta hafta sonu çocuğunla gidecek AVM araştırmasındasın, e hakkındır dertlenmek, herkesin çocuğunun derdi kendine, tamam da, Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime (sadece 42!) oğlunun acısına dayanamayıp ardından gitti bir kalp sekmesiyle, onu ne yapalım? Hatta Fadime ananın ölümünü daha kabullenemeden biz, Roboski katliamının üçüncü yıldönümünde oğlunun çocuk yaşında öldürülmesini ve devletin her şeyi örtbas etme çabasını daha fazla ruhu kaldırmayan Miran Encü (sadece 43!) de kendi oğlunun yanına gitti.


Veya gel, Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan, “Sokaklarda oynayan çocuklara bakıyorum, benim çocuğum onların arasında yok. Neden benim çocuğum yoğun bakımda?” dediğinde karşısına geçip “benimki de uyumuyor, çok dertliyim” desene? Kolaysa? Hı? “Ay çok içim ezildi, ne kadar iç karartıcı konular, kapatalım konuşmayalım bunları” diyorsun değil mi? Evet ya, anlıyorum ben seni.



Çok şükür ki, sayıları giderek artan “neler oluyor bu ülkenin hayatında?” insanları da mevcut. Vicdanı ve aklıyla nefes alan insanlar. Canlı yayında yayınladığı Bakan’ın istifa sözlerini yeniden yayınlamamak için neredeyse kendi canlı yayınını yalanlayacak seviyeye kadar düşmüş bir medyayla bir yere ulaşamayacağımızın farkındayız. Biliyor musunuz, Gezi direnişinden önce 2 milyon kişi olan Türkiyeli Twitter kullanıcı sayısı, Gezi’den sonra 6 ayda 10 milyon kişiye çıkmış durumda. Hele de kullanıcıların %53’ün kadın olduğunu düşünürsek, sesimizin eskisinden daha çok çıktığını söyleyebiliriz. (Kaynak: Monitera&Webrazzi)


Deli kafasına renkli huniler geçirmesine ramak kalmış olan insanlar olarak, bir yandan Gezi zekasının etkisiyle her kötü şeyden bir mizah yaratarak dayanmaya çalışsak da, 7 gün 24 saat adrenalin bağımlıları gibi haber müptelası olduk çıktık yine, nedir konu?


Seçilmişlerle atanmışların oğulcukları ile iş dünyasından dostları, ayakkabı kutuları ve her evde bulunması normalmiş gibi davranılan para kasalarında milyonlarca doları sayarken, aynı anda 40 günlük Ayaz bebenin naylon torbadan pencereli evinde kışın ayazına dayanamayıp donduğunu okumak, insanın bünyesinde otomatikman arazla karışık “yeni yıl kutlamak da neymiş?” etkisi yaratıyor.


Yaşadığımız ustaca kurgulanmış filmvari ülke düzeninin içinde yarın ne olacağı konusunda aslında hiç kimsenin tam olarak bir fikri yok, sanırım belirsizlikler içinde yaşamaya giderek alışmaya başladık. Üstelik hepimizin en ince detayına kadar senaryoyu ve oyuncuları algıladığımız da pek söylenemez, tek bildiğimiz şu: Biz bu senaryonun figüranı bile değiliz. Çok klişe olsa da, tepişen fillerin altında her daim ezilen ve ezile ezile yeşili kararmış çimenler biziz. O çimenlerin arasında değil çiçek, yakında böcek büyümeyecek. Eğer acılarımızı unutup susarsak, sonunda toprakla bütünleşmiş çimen parçalarından ibaret kalacağız ki, zaten Gezi Parkı’nın meydana bakan yamaçları aynen öyle.


"Hangi ruh halinde olursam olayım Ali İsmail resmi görünce darmadağın oluyorum. Tüm kayıplar bizim, ama bu neslin yürek ağrısı bu çocuk olacak." diye yazdı Abdurrahman Uyan. (@ApoUyan) Yılın son iki haftasında, düzenli olarak 4-5 kez aynı rüyayı gördüm. Bu asla bir kabus değil, ama bendeki etkisi aslında kabustan daha derin...





Ali İsmail Korkmaz'ın bira bardağıyla gülümsediği bir fotoğraf karesi var. Yüzlerce güler yüzlü Ali İsmail fotoğrafından biri. Rüyamda aynı karede karşılıklı oturuyoruz. Ali İsmail soruyor: "Eee ne oldu benim katillerime? Hepsi yakalandı mı? Ceza aldılar mı? Ne yaptınız?"


Susuyorum, ne desem boş! Elindeki bira bardağını vuruyor masaya, birden her yer kan.


"Susarsan bir gün oğlunu da döverler benim gibi!" diyor. Ve ben her seferinde ağlayarak uyanıyorum…



Her seferinde uyandığımda nefesim kesiliyor, bu benim bilinçaltım, biliyorum.


Ama Ali İsmail ne yapmamızı istiyorsa, anlamamız ve yapmamız lazım, bunu da biliyor ruhum işte!


Ben yazının devamını yazarken, siz izleyin, 19 yaşında dövülerek sokak ortasında öldürülen genç bir adamın ismi bile duyulunca gözleri dolmayan, boşluğa bakmayan kaldıysa, hala, benden hayat boyu uzak olsun…



"daha 19 yaşında


düşlerinde özgür dünya


öptüğü çubuklu forma


yaşayacak anısına


ALİ İSMAİL KORKMAZ


Fenerbahçe yıkılmaz.."



Video'yu izlemek için tıklayınız...


*


2013, bütün içinden geçtiğimiz acılara, kayıplarımıza, yokluklara, yoksunluklara ve tuhaflıklara rağmen hiç unutulmayacak bir yıl oldu. Giden yılla kovalamaca oynamayı severdim, uzun zaman sonra bu yılbaşında, 2013’ü yuhlamalar ve kovalamalar ile göndermek istemedim. Son nefesimize kadar gururla “biz yaşadık o seneyi” diyerek anacağımız bir yılı her ne yaşanmış olursa olsun, kötülemek gelmiyor içimden…


Kendi kişisel sahnem açısından da unutulmazlar ile dolu bir yıl oldu 2013. Bu yıl yaşadığım ilk'ler, hep özel, hep farklı kalacak hafızamda. Kendimle ilgili, hayatımın bundan sonraki sürecinde neler yapmak istediğimi, neden yapmak istediğime karar verdiğim bir yıldı. İyilikleri çağırıp umut edip, kötülüklerden bucak bucak kaçtığım, dostu düşmanı ayıkladığım, hayatıma birlikte yaşlanmak istediğim insanlarımı seçtiğim bir yıl. Eğlenirken elimi tutan çok oluyor da, ya gaz bulutunun içinden geçerken elimi kim tutuyor? Bu nedenle, 2013 için hiç de öyle "oh iyi ki bitti" dediğim bir ruh halim yok, üstelik çektiğimiz onca acıya rağmen birlik ve beraberliğimiz nelere kadir olabiliyor gayet iyi gördüğümüz için "iyi ki 2013 yılını yaşadık" diyorum! “Ben de” diyen elleri göreyim?



Yolsuzluğun dehşetengiz boyutuna, soğuktan ölen Van’lı bebelerin sayısına, ayakkabı kutularından fırlayan paraları hazmedemeden çıkan bebek maması yerine silah yüklü TIRlara, yüzde bindörtyüz artan kadına şiddet vakalarından biri olarak yeni yılın ilk saatlerinde sevgilisinin vurduğu gencecik kadın kardeşim Ebru Erenler’e, bir yılda sayıları 660 bine ulaşan cinsel istismara uğrayan çocuklarımıza, evlenen her üç kadından birinin çocuk gelin olmasına, neyle suçlandıklarını dahi bilemeden yıllarca özgürlüklerinden mahrum kalan herkese, avukatından işçisine öğrencisinden yaşlısına polis şiddetine maruz kalanlara, örtbas edilen Reyhanlı ile Roboski’ye, ayrımcılık canavarının hayatlarını kararttığı farklı gelişim gösteren çocuklarımıza bakınca 2014’ü kutlayacak halim kalmıyor…


Kutlamayı boş verin, dileklerinizi anlatın bana… Benim yeni yıldan en derin dileğim: Artık #BerkinUyansın! 200 günden fazla oldu, ekmek almaya giderken polisin kafasından gaz fişeğiyle vurduğu Berkin 3 mevsimdir uyuyor. Adalet denilen kavramın ucu bile kaldıysa, Berkin’e ve ailesine bunları reva görenlerin de kalbini oyup çıkarsın!


Böylece her şeyi alt alta koyup toplayınca, ortaya çıkan tablo pek ürkütücü olduğu için, umutlarıma sarılıyorum bende, iyi diyelim iyi olsun, gelen gideni aratmasın diyerek başladım 2014'e...



Nefes alarak başlamıştım 2013'e, aldığım her nefese şükrederek bitirdim.


Hepimize ve ülkeye hem beden, hem de akıl sağlığı getirsin yeni yılda meleklerimiz. Vicdanımızın sesini dinleyeceğimiz, sevdiğimizi ve sevildiğimizi hissettiğimiz günlerimiz olsun. Huzurumuz olsun, ne kendimizin ne de başkalarının hiç bozamadığı...





Can sevdiklerimiz yanımızda olsun, çocuklarımızın bahtı açık, gönlü ferah olsun. Her gün yeni küçük mutluluklara şükrettiğimiz daha aydınlık bir güne uyanalım.



Barış olsun, şiddet yok olsun! İnsanca, özgürce, dilediğimiz gibi yaşayacağımız yepyeni bir yılımız olsun!




Malcolm X, “ben hakikatin peşindeyim; kimin söylediği önemli değil. Ben adaletin peşindeyim; kimin için ve kime karşı olduğu önemli değil” demiş. Bizim de hukukun üstünlüğüne ve adaletin adil yargısına yeniden güvenmeyi öğreneceğimiz bir yıl olsun.


2013, ülke tarihimize kim ne derse desin, birlik, beraberlik, özgürlük ve direniş izleri bıraktı… Yaşadığımız şiddeti ve can kayıplarımızı hiç unutmadan, şiddetsiz ve ayrımcılıktan uzak günlerimiz olsun…




Aydınlandığımız bir yıldan, daha da bir aydınlık bir yıla geçelim... Umutlarımız için mücadele edelim, haklarımızdan vazgeçmemeyi öğrenelim! Hayal kurmaktan asla, hayallerimizi gerçekleştirmek için çaba harcamaktan hiç vazgeçmeyelim!




Rengarenk bir hayatı, direnişin birlik gücü ve özgürlük duygusuyla paylaştığımız, yukarıda saydıklarımın birkaç tanesinin bile gerçekleştiğini gördüğümüz bir yıl olabilirse 2014, size söz, seneye yeni yılın ilk yazısını lokum tadında yazacağım!


Ne derler, umut fakirin ekmeği, bizim ağacın altındaki ayakkabı kutuları da hala boş zaten, ama…


Duyuyor musun bizi?


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.