Güçlü bir kadın hareketi nasıl başlar?
Çankırı Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Ş.H. adlı kadın, kocası aleyhine şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açar.
Kocası da bunu kabul eder.
Kadının üç çocuğu vardır ve dördüncüsüne hamiledir.
Hakim, kadının hamile olmasını işaret ederek şiddetli geçimsizlik sözünü kabul etmez.
Kadın kocasından dayak yediğini, ölümle tehdit edildiğini söyler.
Hakim bunun üzerine kavganın bir ailede evin tadı tuzu olduğunu dile getirir ve der ki:
“Karının sırtını sopasız, karnını sıpasız bırakmamak gerek!”
Bu davanın görüldüğü yıl 1987’dir.
Hakimin adı ise Mustafa Durmuş.
Olay basına yansıyınca kadın hakları savunucusu 20 aktivist kadın, hakim aleyhine biner liralık manevi tazminat davası açar. Ama bundan da önemlisi kadınlar ilk kez kitlesel bir eylem gerçekleştirir. 17 Mayıs 1987’de, İstanbul Kadıköy’de, Yoğurtçu Parkı’nda toplanan iki bin beş yüz kadın ‘Dayağa Hayır’ mitinginde bir araya gelir.
Fitil ateşlenmiştir bir kere!
Kadınlar eyleme geçmiştir!
Cinsel tacizde bulunan erkeklere batırılması için sokaklarda mor iğneler dağıtılır...
Kahvehanelere girilip oturulur...
30 kadın bir araya gelir ve “Aile kadının ezildiği bir kurum demekse istemeyiz” diyerek toplu boşanma davası açar...
Cemil Çiçek’in “Flörtün fahişelikten ne farkı var?” saçmasına karşılık düdük çalma eylemleri, “Sokakları da istiyoruz” yürüyüşleri...
Böyle böyle yükselen kadının sesi karşısında uygulamalar değişmeye, yasalar düzelmeye başlar.
Ve önemli bir adım atılır, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurulur.
Tüm bunlar Mustafa Durmuş isimli hakimin ettiği o garabet lafın ardından gerçekleşir.
İnsan, böylesi bir kadın hareketinin çok daha güçlenerek bugünlere gelmiş olmasını bekliyor ama son yirmi yılın siyasi arenasındaki ideolojik dalgalanmalara mı fatura kesmeli, yoksa post-modernizme mi, yoksa anti-kemalizme mi, yoksa İslamcılara mı? Ve giderek alçalan medyaya mı?
İşte iki gün önce boşanmak isteyen karısına falçatayla saldırdı kocası. Ne mi oldu? Adam serbest bırakıldı!
Başka bir deyişle, erkeklerin kadına kestiği ceza değişmedi buralarda! Ne toplumsal olarak, ne hukuksal olarak!
Düşük ücretle çalıştırma, eğitimde ayrımcılık maddeleri de var ama uzatmayayım...
Kadınlar oturup hayallerinde canlandırmaya devam ettikleri sürece özgürlüğü elde edemeyecekler!
Umutsuzluğa düşmeden daha kararlı reddetmek gerek hatta vurmak, yıkmak gerek!
Bakın geçen hafta umut verici bir gelişme oldu. Kim bilir, güçlü bir kadın hareketini başlatacak bir gelişme bile olabilir bu.
Yok, ironi yapmıyorum...
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı’na yeni bir atama yapıldı.
Yeni başkanın adı ne mi?
Şimdi sıkı durun, söylüyorum:
Mustafa Durmuş.
Hey gidi hey!
YORUMLAR