‘Yemezler’ diyecek misin?
Kimya devriminin babası Antoine Lavoisier, aristokrat ailesinin isteği üzerine hukuk okumuştu. Ama kafası aydınlanma fikirleriyle doluydu. Doğa bilimleri ve jeoloji dersleri aldı. Fransa’nın ilk jeolojik haritası üzerinde çalıştı. Kimyaya ilgisi ise tutkuya dönüştü. Mesela oksijeni, hidrojeni ve azotu isimlendiren oydu. Mesela hiçbir maddenin yoktan var olmadığını, varken de yok olmadığını deneyleriyle kanıtlamıştı. 25’inde biyokimya alanındaki çalışmaları nedeniyle Fransız Bilimler Akademisi’ne seçildi. Aynı yıl hükümet adına dolaylı vergileri toplayan özel bir kuruluşta çalışmaya başladı. Sonraları ortaklığa kadar yükseldi.
Fransız devriminin hemen ardından diğer aristokratlar gibi tutuklandı. İdama mahkum edildi. Pek çok bilim adamı onun bağışlanmasını istedi ama yargıç “Devrimin bilginlere ihtiyacı yok” dedi. Lavoisier 51 yaşında giyotine gitti.
Bir efsaneye göre; Lavoisier, Bastille’de ölümü beklerken yakın arkadaşı ünlü matematikçi Lagrange’ı hücresine çağırarak ona ölümle ilgili merak ettiği bir konu olduğunu söylemişti: “ Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak; eğer gözlerimi iki kere kırpıyorsam bil ki, kafası kesildikten sonra bile bir süre daha insan beyni düşünüyor.”
Lagrange ertesi gün giyotinin altındaki sepete düşen Lavoisier’nin kellesine şaşkınlıkla bakmıştı, çünkü Lavoisier gülerek iki kere göz kırpmıştı. Lagrange anılarında bu olaya istinaden şöyle demişti: “Lavoisier’nin son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllarca sürmesi meselesidir. Ama o yobaz kafalar kokuşmuşluklarıyla asırlarca karanlıkta sürünecekler...”
***
Evet, dediğim gibi bu hadise bir efsane. İnsanoğlunun efsanelere ihtiyacı var!
Şimdi söz edeceğim ise gerçek; genetiği değiştirilmiş organizmalar kısaca GDO’yla ilgili acı bir gerçek.
Hatırlarsınız... Önceki yıl GDO bulaşmış pirinçler ortalıkta cirit atmıştı da Gıda ve Tarım Bakanlığı ne diyeceğini şaşırmıştı. Çünkü tam da o dönemde ülkeye giriş yapan ürünlerde bulaşık GDO’ya izin verilmesine dair bir yasa değişikliği hazırlanmıştı. Ancak bir çevre kuruluşu olan Greenpeace, başını çektiği protestolar ve düzenlediği kampanyayla bu değişikliğe mani olmuştu.
Geçen mayıs ayında ise bakanlık, bir yıldır arzuladığı değişikliği bir yönetmelikle hallediverdi. Buna göre gıda ve yem ayrımı gözetilmeksizin içeriğinde binde 9 oranına kadar GDO bulunan her tür ürün GDO’lu ürün kapsamından çıkarıldı. Kısacası hepimizin güvenliği tehlikede!
Gelelim işin kimyasal boyutuna. Greenpeace’in haziranda yaptığı bir araştırmayla bakanlığa ait hiçbir laboratuvarın GDO analizi yapabilecek donanımda olmadığı ortaya çıktı. Kısacası; Türkiye’de yasaklı olan bütün GDO türlerini inceleyebilen tek bir laboratuvar bile yok!
Durum gösteriyor ki, bakanlık bu konuyla ilgili son derece yetersiz bir çalışma içinde! Üstelik GDO’lu ürünlerin giriş çıkışlarının kontrolünün de kaybedildiği ortada! Hatırlayın; tıpkı pirinçlerde olduğu gibi bebek maması skandalında da bakanlık bir testte “GDO yok” demişti, ısrar kıyamet ikinci testi yaptırınca ise “Aaa, evet varmış” demişti...
Neticede... Konunun takipçisi olan Greenpeace yeniden kolları sıvadı, ‘Yemezler’ kampanyasını gündeme aldı.
Çünkü GDO’ya binde 9 değil, sıfır tolerans gösterilmesi gerekiyor ve bu da ancak herkesin el ele vermesiyle sonuçlanabilir. Üstelik sadece bir imzayla!
Eğer daha fazla destek vermek isteyen varsa diye not düşelim; Greenpeace’in üç ayda bir yayınladığı dergisine abone olabilir. İnternet sitesinde her türlü iletişim bilgisi yer alıyor. İlgilenenlere duyurulur!
Bu arada söylemeyi unuttum. Lavoisier’i idama gönderen yargıç da bir ay var yok, aynı sona maruz kaldı. Tabii efsaneye göre...
***
Greenpeace der ki:
Sağlıklı bir çevrede yetiştirilmiş besinler gezegenimizin geleceği için çok önemli. Organik tarım, hem sera gazı emisyonunun azalmasını sağlıyor, hem de çiftçilerin iklim değişikliği ile başa çıkmalarına yardımcı oluyor. Genetik mühendisliği, tarımı zehirli kimyasallara ve merkeziyetçi sisteme mahkum ediyor. Bu durum, hem çevresel hem de canlı türleri anlamında tahmin edilemeyecek risklere neden olabilecek kadar tehlikeli. Ayrıca tarım alanında kullanılan zehirli tarım ilaçları, yeraltı sularının kirlenmesine neden oluyor.
Organik tarım ise her bir hektarlık alan için yüzde 30 daha fazla besin üretilmesini sağlıyor. Aynı zamanda organik tarım, insanların besine her daim ulaşımını imkânlı kılıyor.
YORUMLAR