İşte bu yüzden şarkılar hep aşk için yazılıyor

Seneler önce hocam Godfrey Devereux’ın “sevme ve sevilme” ihtiyacı konulu konuşmasını dinlerken, konuşmanın varacağı sonuçla ilgili bir beklenti içinde olduğumu fark etmiştim. Godfrey sonunda, kendi varoluşumuzun zaten saf sevgi olduğunu ve dışarıdan bir sevgi alışverişine ihtiyaç olmadığını, eğer yeterince meditasyon yaparsak bunu anlayacağımızı ve sevgi peşinde koşmaların son bulacağını söyleyecekti.



Ne yazık ki konuşma umduğum gibi bitmedi. Hem hayal kırıklığına uğradığımı hem de bir aydınlanma yaşadığımı hatırlıyorum. Godfey, sevme ve sevilme ihtiyacının insan doğasının temelinde olduğunu ve hiçbir zaman son bulmayacağını söylüyordu. Bu ihtiyaç aynı zamanda insan varoluşunun kırılganlığının da temeliydi. Hepimiz ama hepimiz sevmek ve sevilmek ekseninde ortak bir kırılganlığın kaderini paylaşıyorduk. Ve bu kırılganlığın gözünün içine bakmak, hissetme, fark etmek hoşumuza gitmiyordu. Meditasyon yapaydık da bu iş de hallolaydı iyiydi!


Daha sonra bağlanma üzerine çiftlerle çalışan Doktor Susan Johnson’ın içeriği ile karşılaşınca hiç şaşırmadım çünkü Godfrey’nin genellikle içsel bir bilmeyle, kişisel araştırma sonucu bir keşifle söylediği her şeyin sonradan bir yerlerde bilimsel kanıtı ile karşılaşmaya alışmıştım.


Karşılaştığım video içerikte çift terapisine giden bir çift ile çalışılıyordu. Kadını MR cihazının içine sokuyorlardı ve ayak bileklerine can yakan bir uyaran veriyorlardı. Kadının beyni alarm durumuna geçti ve dört bir yanı Doktor Sue’nun tabiri ile havai fişek gibi yanmaya başladı. Uyaran devam ederken bir yabancı gelip elini tuttu ama beyinde durum değişmedi. Kocası gelip elini tuttu ama gene alarm durumu dinmedi ve kadın çok fazla acı hissettiğini söylüyordu.


Karı kocayı bir odaya aldılar. Karı koca terapist eşliğinde bir süre birlikte zaman geçirdi ve aralarında bağlanma, sevgi, göstergesi olabilecek bir konuşma ve bedensel hareketler geçti. Kocası uzanıp bir ara konuşurken kadının elini tuttu, yumuşakça ve sevgiyle bakıştılar, gülüştüler vs. Geçirilen bu vakit ve yeniden bağın kurulmasının ardından, test yinelendi. Kadının beyni, yalnızken ve bir yabancı elini tutuyorken aynı şekilde reaksiyon gösterdi ve alarm durumuna geçti. İkinci kez kocası gelip elini tuttuğunda ise bambaşka bir manzara ortaya çıktı. Beyindeki alarm sinyalleri sustular ve kadına sorulduğunda bileklerinin pek de acımadığını sadece biraz hoş olmayan bir his duyduğunu söyledi.



Tek bir el tutma ile tüm sinir sistemi aynı uyarana tamamen farklı bir tepki vermeye başlamıştı. Ama bu herhangi bir el değildi. Kadının sevdiği adamın eliydi. Üstelik bu adamla az önce yeniden bağlantı kurabilmişti.


İnanlar aşk şarkıları yazmasın da kim yazsın! Tüm var oluşumuzu bir anda acıdan kurtarıp güvenli ve sakin bir limana taşıyan bu ele hepimiz muhtacız. Hem en büyük kırılganlığımız hem en büyük gücümüz. Nilüfer Devecigil’in dediği gibi insan ilişkilerde kırılıp, ilişkilerde iyileşiyor.





Doktor Susan Johnson ise bu araştırmayı şu alıntı ile sonlandırıyor: Hayat kaygan, elimi tut!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.