Geleceğini yiyen ülke
Elim kaleme gitmiyor kaç gündür. Söz konusu çocuklar. Tam 45 çocuk. Öyle ayarsızız ki onların mağduriyetleri hakkında konuşurken. Ve öyle ayarsız zamanlardan geçiyor ki memleket. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun bir kereden bir şey olmaz, mealindeki sözleri aslında kimseyi şaşırtmıyor. Çünkü o normal bir ülkenin bakanı değil. Eğer öyle olsaydı, o saçma ve acınası savunmasını yapmak yerine, hükümetini karşısına almak pahasına olayın sorumlularının üzerine giderdi. Burada sadece çocuklara tecavüz eden kişinin yakalanmasından bahsetmiyorum. O zaten en kolayı. Onu yakalamak, canlı bomba ölü ele geçirildi demekle aynı şey.
Kendisi bir anne midir bilmiyorum. Ben de baba değilim. Ortada çocuk tecavüzü varsa anne ya da baba olmak gerekmiyor zaten. Vicdan sahibi olmak yeterli. O vicdan ve yürek, maalesef Ramazanoğlu’nda yok. Allah onu ıslah etsin.
Meclis’te komisyon kurulmasına AKP’nin ret oyu vermesinde de şaşılacak bir şey yok. Sonradan çark edip, tamam kurucağız işte bir şeyler demelerinde de. Kursalar ne olur, kurmasalar ne olur. Onların vicdanlarının rengini ta en başından beri bilmiyor muyuz zaten.
Bu olaylar, bir yönetim ve zihniyet sorunudur. Şunu, yakın bir örnek olması açısından belirtiyorum: Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklulukları hakkında tahliye kararı veren Anayasa Mahkemesi’ne “Kararı tanımıyorum, saygı da duymuyorum" diyen Cumhurbaşkanı’nın ardından, tutuklanan bir sade vatandaş (Bir adi suçlu), ben de mahkeme kararını tanımıyorum, demişti kendisini tutuklayan hâkime.
Bir de günlerdir çocukları savunmak yerine bir vakfı topyekün ve canhıraş bir şekilde savunmaya çalışanları düşünün şimdi. Onların bu savunmaları geleceğin çocuk tecavüzcülerine nasıl bir mesaj veriyor, bunu düşünün.
Bu memlekette vakıf, eğitim yuvası, ilim irfan vakfı gibi adlarla sözde eğitim verdiğini, iyilik yaptığını sanan merdivenaltı kurumlara da değinelim yeri gelmişken. Devlet, bunu zamanında düzenlemiş. 5661 sayılı Yasa ve 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin ilgili maddesi, tüzel kişiliklerin ve şahısların ilkokul ve ortaokul seviyesinde yurt ya da ev açamayacağını söylüyor. Yani kimse o yaşta çocukları bir evde ya da yurtta toplayıp eğitim veremez. Bu zaten yasaya aykırı. Bu işin bir iyilik vesilesi falan olduğunu söyleyecek olanlar varsa, onlara da bir çift lafım var. Mesele bu zihniyetin marazi iyilik anlayışında yatıyor zaten.
Hemen örnekleyelim: Hüseyin Üzmez davasını hatırlarsınız. 2008 yılında, 76 yaşındayken 14 yaşında bir kıza “Beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde zincirleme cinsel saldırı”da bulunduğu suçlamasıyla tutuklanmıştı. Defalarca serbest bırakılıp tekrar tutuklanması bile aslında tutuklama konusunda ne kadar gönülsüz olunduğunun bir göstergesi. O dönem Vakit (Şimdi Akit) gazetesinde yazar olan Üzmez (2014’te öldü), kızın ailesine maddi yardımda bulunarak, ilerleyen zamanlarda da kızın yaşadığı yer olan Mudanya’da aileye bir ev tutma noktasına gelerek girişmişti bu işlere. (Kızın annesinin işin içinde olduğunu ve halen tutuklu olduğunu belirtelim bu arada.) Üzmez’e sorarsanız, fakir bir aileye yardımda bulunuyordu. Karşılığında da ilkokul sekizinci sınıf öğrencisini taciz ederek iyiliğinin karşılığını görüyordu kendince.
Şimdi tutuklanan ve 600 yıl hapsi istenen tecavüzcü de sözde eğitim vererek iyilik ediyordu çocuklara. Ailelerinden alınıp çalıştığı yurtlara ya da evlere getirilen küçücük çocuklar, ailelerinden uzakta olmanın korkusundan onunla uyumak istediklerinde… (Sonrasını yazmam mümkün değil.)
Bu saatten sonra kimse kalkıp bir vakfı suçlayamazsınız bunun için falan demesin. Eğer var olan yasaya rağmen o vakıflar açılıyorsa, o vakfın açılmasına göz yumanlar da suçlu ve sorumludur, o vakfı açanlar da. Çünkü devlet prosedürüne aykırı bir şekilde faaliyete geçen bir kurumu denetlemeniz mümkün değildir. Denetleyemiyorsan, olan bitenler karşısında böyle saçmalayıp durursun işte. Hatta malum medyadan Özlem Albayrak gibi köşe yazarları çıkar, “pedofili AK Parti'yle, Ensar Vakfı'yla ya da dindarlarla yaşıt ya da sadece Türkiye'de rastlanan bir suç değil” diyerek saçmalığın üstüne bir de tüy diker.
Son olarak;
Bu tür büyük haberlerdeki standart refleks artık ortada: Hemen yayın yasağı. Mesela hiçbirimiz FBI’ın tespit ettiği ve yetkili makamlara bildirdiği Trakya Üniversitesi öğretim üyesi ve rektör yardımcısı ilahiyatçı Prof. Dr. H.S.’nin davasını takip edemedik. Kendisi hakkında kişisel bilgisayarına çocuk pornosu indirdiği ve depoladığı iddiasıyla soruşturma açılmıştı. Tutuklandığını biliyoruz. Ama yayın yasağı niye anlamak mümkün değil.
Şimdi Karaman’daki olay için de aynı şey söz konusu. Mağdurların korunması için böyle bir karar alındığını düşünmek olası. Ama bütün bir soruşturmayı ve sonuçlarını kamuoyundan gizlemek için böyle bir karar alındığını düşünmemize yetecek onlarca sebebimiz var.
Özlem Albayrak’ın dediği gibi, pedofili tabii ki sadece bu dönemin sorunu değil. Ama böyle bir sorunda, çocuklar yerine kurumları, hükümeti, vakıfları, vakıf yöneticilerini bu derece savunuyor olmak ve ucu bir şekilde AKP’ye dokunan her olayı kedi bokunu örter gibi yayın yasağıyla örtbas etmek bu dönemin sorunu.
YORUMLAR