Narmanlı Han’da zaman
Şimdi size “Ne içindeyim zamanın, / Ne de büsbütün dışında;” desem, hemen birçoğunuz “Yekpâre geniş bir ânın / Parçalanmaz akışında.” diye şiirin ilk dörtlüğünü tamamlarsınız. Ardından da bilmiş bilmiş (Ben de öyle yapardım) Tanpınar’ın en güzel şiirlerinden biri dersiniz.
Peki size Narmanlı Han ve Tanpınar desem? Kaç kişi kurabilir aradaki ilişkiyi? Kuramamak ayıp değil tabii ama biliyorum ki ilk kuracak olanlar büyük ihtimalle Tanpınar hayranlarıdır.
Haftada birkaç defa geçiyorum önünden. Sevmek için illa Tanpınar hayranı olmak gerekmiyor. İstiklal Caddesi’nde inşa edildiği günden bu yana yapısı ve estetiği bozulmayan iki binadan biri Narmanlı Han (Diğeri Cadde’nin girişindeki Fransız Kültür Merkezi). İnsan, adamlar yaptıkları günden bu yana gözü gibi bakmış, demeden edemiyor. Peki ya Narmanlı Han’ın bozulmadan bugünlere geliş hikâyesi?
Aslında iki basit cevabı var bunun.
Birincisi, 30’larda Han’ı satın alan Avni ve Sıtkı Narmanlı kardeşlerin (Binayı Rusya Büyükelçiliği’nden satın alıyorlar) gerçek bir sanat ve sanatçı dostu olmaları. Böylece Narmanlı’yı içinde Tanpınar’ın, ressam-şair Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, yine Ressam Aliye Berger'in, heykeltıraş Firsek Karol’un, hayatının sonuna doğru Fosforlu Cevriye’nin yazarı Suat Derviş’in yaşadığı bir kültür ve sanat merkezine dönüştürmüşler. Kendilerine sanat ortamı dışından gelen tekliflere yüz vermemişler. Dolayısıyla Han, aynı kalarak varlığını sürdürmeye devam etmiş.
İkincisi, o dönemde Türkiye’nin henüz mevzu rantsa babalarını bile tanımayanların ülkesi olmaması. Ama şunu da hemen belirteyim. 90’lardan bu yana birilerinin iştahını kabartıyordu. Bugüne kadar dayanmasının sebebi Mimarlar Odası’nın ve STK’ların çabalarıdır. Yine de Han’ın son 20 yılını neredeyse atıl bir şekilde geçirdiğini de söylemek lazım.
Benim Narmanlı’ya duyduğum ilgi iki türlü. İlki, hiç kuşkusuz ki İstiklal’deki en ayrıksı binalardan biri olması. İkincisiyse, söylemeye bile gerek yok, Tanpınar’ın yaşadığı yer olması. Mesela, girişteki şiiri hiç tereddütsüz orada yazdığını söyleyebilirim. Çünkü avlusundan içeriye girdiğinizde bambaşka bir zamanın kapıları açılır önünüzde. Buranın İstiklal’de olduğuna inanamazsınız. Aslında Tanpınar’ın Huzur’u Narmanlı’da yazdığını söylemek bile Han’ın sonsuza dek yaşatılmasına yeter.
Narmanlı, bir kedi bahçesi aynı zamanda. (Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan baskısının kapağında, yazarın kucağında bir kedi vardır. Kedi, Sabahattin Eyüboğlu’nun karısı piyanist Magdi Rufer’in iki kedisinden biri olan Pong’dur. Yani Pong, pekâla Bedri Rahmi’nin atölyesini ziyaret etmiş ve Tanpınar’ın kucağında poz vermiş olabilir Narmanlı’nın kedilerinden biri olarak) 2000’lerde yaklaşık yetmiş kediye bakan ihtiyar bir kadın yaşıyordu. Şimdi onun olmadığını söylemeye gerek var mı?
Geçtiğimiz hafta restorasyon adı altında Han’a ilk kepçe darbesi vuruldu. Şimdiden iki ağaç kesilmiş. Ya kediler?
Açıkçası ben karamsarım. Belki de Gezi’nin ilk kıvılcımlarının çakmasına neden olan Emek Sineması protestolarına rağmen, Sinema’ya ne olduğunu biliyoruz.
Restorasyon denince basit bir kalenin bile Sünger Bob’a dönüştürüldüğü bir ülkede yine bir kültür mirası ranta kurban ediliyor. Üstelik bunu Necip Fazıl’dan sonra en çok benimsedikleri yazar Tanpınar’ın hatırasına rağmen yapıyorlar. Babasını bile tanımayanların Tanpınar’a saygı duymasını beklemiyoruz haliyle.
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada idi Narmanlı Han diyor içim daha şimdiden. Sonra içim acıyor. Dilerim Emek’in aksine bu kez çabalar bir sonuç verir de Narmanlı, restoran ve dükkanların doldurulduğu bir yer dışında, yine eskisi gibi sanat ve kültür merkezi olur. Çünkü artık gerçekten bunlara ihtiyacımız var.
YORUMLAR