Kapı
Televizyon kameraları 10 kilo ekleyince, ekrana çıkanları da dert sarar: ‘O kadar da kilolu değilim aslında.’ Ne içseler ne yeseler yarıyor ya da kemikleri kalın kemikleri, genetik. Halbuki bazı görüntüler tonlarca.
Yaşadığımız her şeyi ama her şeyi Çetin Tekindor seslendiriyormuş gibi, öyle bir ağırlık. O sesiyle çıksa ekranlara ve dese ki, ‘Sayın seyirciler şimdi özetler. Bugün hava sıcaklığı normal, gökyüzü mavi, deniz çarşaf gibi, hükümetten yapılan resmi açıklamaya göre bugün ülkemizde hiçbir felaket yaşanmayacak’ İnanmazsınız değil mi? Öyle bir gün yok çünkü. Memleket dediğin cinayet mahalli ve bizler inkar edilemez bir şekilde, bir ülkenin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Erkan Koyuncu, 37 yaşında, iki çocuk babası, büyüğü 11, küçüğü 6 yaşında.
Kafası bir kulübün dört başı mamur, aşırı güvenli kapısına sıkıştı. Yoğun güvenlik için yapılmış. Çünkü taraftar çıldırır, kulübü basar, serde beklenmedik mağlubiyetler, kaçan şampiyonluklar var, taraftarı engellemek lazım. 90 dakika ‘Tek umudum sensin’ diye bağırıp, elinde satırla kulübe koşar, önce söver, sonra gerekirse döver. Çünkü öyle.
Şimdi Avrupa’ya açılan ama muhabire kapalı bir kapı, bir kulüp, bir aile başbaşa. Çocukların yaşı da daha ufak, nasıl anlatacaklar. Belki anneanneleri, babaanneleri geceleri ‘Bak baban yıldız oldu, oradan bize bakıyor’ diyordur.
Yıldızlar giriyordu o kulübe de, arka kapıdan da mallar ve muhabirler girermiş.
Galatasaray’ı takip eden muhabirler anlatıyor. Vururlarmış kapıya, kapıda zil yokmuş, güvenlik de kapıyı beş santim açar kötü davranırmış muhabirlere.
Niye diye sorsan güvenliğe o da beş tonluk kapı kadar dert yığar önüne. Çünkü açsa da kapıyı öyle bıraksa kovulur akşamına, ‘Niye sana yapılan görevi layığıyla yapmıyorsun?’ denir, alırlar üstünden ceketini tazminatsız koyarlar kapının önüne.
Sorsan güvenliğe, ‘Hayat bana iyi davranmıyor ki abla, ben niye iyi davranayım kapının önüne gelene’ der. Sorsan güvenliğe, karım evlere temizliğe gidiyor, durakta otobüs beklerken otobüs çarptı ona, iki bacağı kırıldı, kayınbirader köprü inşaatında düştü öldü, eltimin kaynı madende öldü der. Sonra sorsan geç gelen ambulansa, niye 45 dakika geç geldin diye? ‘Arabada oksijen tüpü yoktu, onu bekledik abla, hem bak 20 gündür izinsiz çalıştırıyolar bizi’ der. Her demeç omurgasızlığımızın kanıtı olarak bir köşeye yerleşir.
Sonra bir gün Erkan Koyuncu’nun çocukları büyür. Ve Galatasaray’ı hiç ama hiç sevmezler. Belki bir gün iki kardeş Florya’da bir sahil meyhanesinde içip içip o kapının önüne durup, şişe atarlar o tonlarca kapıya. Güvenlik duymaz bile. Çıkıp bakar, kimse var mı diye değil, kapıya bir şey oldu mu diye?
Çünkü kapılar bile insandan daha kıymetliyse, cinayetlerin tümü hep aynı ülkede işleniyorsa, katil artık cinayet mahalline geri dönmeye gerek bile görmüyor, ‘Buralar hep benim’ diye bağırıyorsa, bir daha bakalım halimize. Maçlar başlar birkaç haftaya. İlk maçta göreceğiz, dakika 34’ler yalan olmuş, bir kişi bile ‘Her yer direniş’ diye bağırmayacak. Bağırmasınlar da! 5 ton kapının altında ne direnmesi allah aşkına?
YORUMLAR