Onu değil, kendini değiştir
Sevgililer Günü akşamı çalışmış. Çalıştığı restorandan çıktığında saat gece yarısına biraz geçiyormuş. Ertesi gün, öğle üzeri işe gelmemiş. Aramışlar, ulaşamamışlar. Telesekretere mesaj bırakmışlar ama akşama kadar haber alamamışlar. Akşam üzeri, sevgilisinin telefonundan oğlunu aramış. “Cep telefonumun şarjı bitti” deyip olanları anlatmış.
14 Şubat gecesi sevgilisinin yanına gitmiş. Adam kapıyı geç açmış. Çok içmiş, sızmış, uyuyormuş. Kadın eve bakmış. Ne çiçek görmüş ne de hediye.
Sormuş:
“Nerede hediyem?”
Sevgilisi uyur uyanık:
“Ne hediyesi?” demiş.
“Çiçek?” diye üsteleyince, adam eliyle başından savar gibi bir hareket yapıp arkasını dönmüş.
“Eeehh.”
Kadın bağırmaya başlamış:
“İlk Sevgililer Günümüz’de bana hiçbir şey almadın. Hiçbir şey vermedin. Cimrinin tekisin. Sen ne işe yararsın ki?”
Birbirlerine hakaret etmeye başlamışlar. İlk vuran kadın olmuş. İkinci darbe adamdan gelmiş. Kadının gözü dönmüş, gitmiş mutfaktan bıçak almış. Adamın kolunu boydan boya çizmiş. Adam da buna karşılık gidip mutfaktan başka bir bıçak kapmış. Kadını ensesinden yaralamış. Acili aramışlar. İlk müdahale evde, takiben yolda beraber bindikleri ambulansta yapılmış. Bir gece hastanede kalıp, sabah adamın evine dönmüşler.
Kadın telefonu kapatırken oğluna demiş ki:
“Şarjım restoranda kaldı. Beni bu numaradan ara.”
Üç gün geçmiş olayın üzerinden. Hastanede durumu nasıl açıkladıklarını henüz kimse bilmiyor. Tek bildikleri, birbirini bıçakla yaralayan bir kadınla bir erkeğin, üç gündür aynı evde oldukları.
Hadiseyi aktaran, aynı zamanda çalıştığı restoranın sahibi olan akrabası.
“Bizim kız düzenli bir hayat istiyor. Ama birlikte olduğu adam içmeyi, gezip tozmayı, eğlenmeyi seviyor. Bizimki, onu değiştirebileceğine inanıyor. Öncekileri de değiştirebileceğine inanmıştı ama başarılı olamamıştı. Niye inat ediyor, anlamıyorum.”
Sevilmek, ona değer verildiğini görmek ve yeni bir yuva kurmak isteyen otuz yedi yaşında bir kadın. En çok, arada bir iki dal sigara içen, gündüzleri çalışıp akşamları evinde oğluyla ve sevgilisiyle sofraya oturmak isteyen bir kadın. Hayatta onun istediğini istemeyen, onun aradığını aramayan, onun özlem duyduğuna özlem duymayan erkeklerde ısrar eden bir kadın.
Her defasında aynı profili seçen, onu değiştireceğine inanan, değiştirmeye çalışan, değiştiremeyince, değiştiremedikçe agresifleşen, düşman kesilen, yaralayan, yaralanan ama son âna kadar onun yanından ayrılmayan bir kadın. “Artık git, istemiyorum seni” lafını duyana kadar bekleyen bir kadın.
Tekrar edip duran hatalara bakınca, hayatı okumak basitleşiyor aslında. Restoranın sahibi, akrabası anlattıkça kadının hikâyesi netleşiyor. Seçtiği erkekler babasına benziyor. Kendisi, ayık gezmeyen babasının düzelmesini bekleyen, beklerken sabrı tükenen, tırnaklarını çıkarıp babasına geçiren annesini tekrar ediyor.
Belki tartışırken elimize bıçak almıyoruz onun gibi ama hepimizin ısrar ettiği yanlışlar var. Kendi yanlışlarımızı kabul etmediğimiz için başkalarının yanlış olduğuna inanıyoruz. Onları suçlayıp hep kendimizi haklı buluyoruz. Neticede “kurban” biz oluyoruz. Hayatta oynaması en kolay rol.
Gerçek şu ki, kendi yanlışlarımızı bulmamız çok zor değil. Tekrar eden mutsuzluklarımıza baksak yeter.
“Yine aynı şey.”
“Bıktım artık.”
“Bitsin artık.”
Bu sözlerden birini her söylediğimizde bıktığımız, bitsin istediğimiz şey her neyse onu tekrar tekrar hayatımızda yaratanın bizden başkası olmadığını anlarız.
O genç kadın ilişkilerinde hep hüsrana uğruyor, çünkü hep aynı profildeki erkekleri seçiyor. Beraber olduğu erkekleri değil, kendini değiştirmeye ihtiyacı var. Bir erkekten önce belki terapiye ihtiyacı var. Fakat her şeyden önce bunu fark etmeye, kabul etmeye ihtiyacı var. Bir gün katlanamadığı mutsuzluğu, o bıçağı o adama değilse bir başkasına saplayacak.
Hepimizin ihtiyacı olan da aynısı aslında. Başkalarını değil, kendimizi değiştirmek. Biraz inançlarımıza, alışkanlıklarımıza bakmak, korkularımızı endişelerimizi okşayıp yatıştırmak. Kendi başımıza yapamıyorsak destek almak, ama mutlaka almak. Başkalarının yaşadıklarına bakıp onları yargılamak, onların hayatlarından konuşmak kolay. Geçmeyen mutsuzluk, hayal kırıklığı hepimizin eline o bıçağı ya da ona benzer bir şeyi verebilir. Oraya varmadan, o genç kadını ayıplamadan belki kendine bakmalı.
YORUMLAR