Arkadaşımın arkadaşını sevmek zorunda mıyım?
Arkadaşlık ilişkileri üzerine-1
“Yarın akşam yemek yiyelim mi?” diyor. “Ne iyi olur” diyorum. Seviniyoruz ikimiz de. Kaç aydır görüşemiyoruz çünkü. Yeri kararlaştırıyoruz. Ertesi akşam sözleştiğimiz saati biraz geçe oradayım. O benden önce gelmiş. Beni görünce elini kaldırıyor kocaman gülümseyip, onu göreyim diye. Ben de aynı şekilde karşılık veriyorum, fakat elim havada, tebessümüm yüzümde donup kalıyor.
Yanında, çok sevdiğini bildiğim başka bir arkadaşı var. “Bak kimi getirdim” diyor. Gülümsüyorum ikisine de. Hani ikimiz buluşacaktık? Hani konuşacak ne çok şey birikmişti? Hani birbirimize anlatacak ne çok şeyimiz vardı? Hani evden, okuldan, çocuklardan, sevgililerden biraz uzaklaşmak, biz bize vakit geçirmek istiyorduk?
“Çok mutluyum” diyor, “iki çok sevdiğim insanla birlikteyim.” Tebessüm ediyorum. O çok mutlu ama biz ikimiz memnun değiliz. Çünkü o ikimizi de ayrı ayrı seviyor, ama biz birbirimizden hoşlanmıyoruz. O bizi “Birbirinizi çok seversiniz” diye tanıştırdı, ama biz “tanış” seviyesinde kalmayı tercih ettik, arkadaş olmak istemedik.
Onu getireceğini bilseydim, o akşam o yemeğe gitmezdim. Neden geldiğini az çok tahmin edebiliyorum. Aralarında iş, alışveriş ilişkisi var, aldığı daveti reddetmek işine gelmedi muhtemelen. Belki haksız da sayılmaz kendince.
Arkadaşım gece boyunca gerçekten çok mutlu. Bir onunla konuşuyor, bir benimle. Benimle konuştuğunu anlasın diye ona dönüp arada açıklama yapıyor. Onunla konuştuğunu ben anlayayım diye dönüp bana özet geçiyor. İkimiz de “Hımm... Öyle mi? Aaa...” diyoruz arada. İkimiz de huzursuzuz. Arkadaşımın bana dair bildikleri aramızda kalsın istiyorum, diğerinin önünde kendi hayatımdan konuşmak istemiyorum, hayatımın detaylarını bilsin istemiyorum. “Uzun sürer şimdi anlatması, sonra konuşuruz” diye geçiştiriyorum. Diğeri de kendi özelini ben bileyim istemiyor. İkimizin konuşacak bir şeyi ise yok. Paylaştığın bir şey yoksa, konuşacak konun da olmuyor. Normal.
Yemek bitiyor. Eve dönerken kendimi kırgın, biraz da kızgın hissediyorum. Kızgınlığım kendime. Erkenden kalkabilirdim masadan, ama arkadaşıma ayıp olmasın diye oturdum. Peki ama bana ayıp olmadı mı? O, iki kişilik buluşma için sözleşmemize rağmen, yanında başka birini getirerek bana ayıp etmedi mi? O mutlu olsun diye ben üç saatimi huzursuz geçirdim. Niye? Kırgınlığım ona.
Sık sık “Ben komün halinde yaşamayı seviyorum. Sevdiğim insanlar hep çevremde olsun istiyorum” der, gerçekten aklına gelmemiş olabilir. Ama buluştuktan sonra, benim de diğerinin de yüzündeki ifadeyi görmesine rağmen görmezden gelmesine ne demeliyim? “Yok ya, görmemiştir” mi diyeyim?
Kendime soruyorum. Acaba daha mı anlayışlı olmalıyım? Doğum günü olsa mesela ya da zor gününde sevdiklerinin desteğine ihtiyacı olsa, tamam. Bu durumda gecenin öznesi odur, o nasıl isterse öyle yaparız hep beraber, bütün sevdikleri. Ama onu mutlu etme gecesi düzenlemedik ki... Arkadaşımın arkadaşını sevmek zorunda mıyım?
Onunla konuşsam mı, konuşmasam mı? Eğer söyleyip durduğumuz kadar yakın arkadaşsak ve birbirimizi seviyorsak, bu konuyu konuşmamız gerekir. Soru soruyu doğuruyor. Söyleyecek sözü olan kim? Ben. Bu gece benim için problemdi, gördüğüm kadarıyla onun için değil. Dolayısıyla onun benimle konuşacak bir şeyi yok. Bu durumda “Demek o kadar da yakın arkadaş değilmişiz, birbirimizi o kadar da sevmiyormuşuz” deyip susmak, araya bir çizgi çekmek gerekiyor belki. Evet, en doğrusu bu.
“Müsait bir yerde inebilir miyim?” derken dolmuş şoförüne, arkadaşımdan mesaj geliyor. “ ‘Biz’ buluşalım demiştik, yanlış yaptım. Özür dilerim.” Eve yürürken ne cevap vereyim diye düşünüyorum. “Canın sağ olsun.” Hatasını anlayana başka ne denir ki?
Arkadaşımı kaybetmediğim için mutluyum.
YORUMLAR