Bildiğin erkeklerden değil!

Erkekleri nasıl bilirdin?


Bir sabah uyandığında erkekler ‘erkek gibi’, kadınlar da ‘kadın gibi’ olmayı bıraksaydı ne olurdu? İşler biraz tersine dönse ve erkek egemenliğinin değil de, kadın egemenliğinin hakim olduğu bir sistemde bulsaydın kendini?





“Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim” adıyla yayınlanan Eleonore Pourriat’ın yepyeni filmi “Je ne suis pas un homme facile”, bu basit ve belki de milyonlarca masada defalarca konuşulmuş soruları soruyor.


Farklı masalarda defalarca feminizm konuşuldu, her seferinde ben bir şekilde muhabbetten sıkıldım. Feminizmi severim, hakkında konuşmayı değil. Feminizmin aslında ne olduğunu birbirine anlatmaya çalışan insanlarla hele, hiç değil. Besleyici tartışmalar bazen bir kişinin bile ufkunu açıyorsa, her yerde devam etsin. Ama ‘feminizm üzerinde konuşmamıza gerek kalmayacak bir dünya’ hayali aslında feminizm. Tartışmalar değil, pratik beslense ya.


Eleonore Pourriat da, sanatın en sihirli yollarından biriyle, sinemayla elini taşın altına koymuş. Kadınların gözünden erkekleri, erkeklerin gözünden kadınları, alternatif bir kadın-erkek dünyasını ustalıkla hikayeleştirmiş.


Hikaye kısaca, bir anda kendini ‘kadın-egemen’ bir dünyada bulan esas oğlanımız Damien’in, kendi ‘erkek’liğiyle yüzleşmesini anlatıyor. Cinsiyetçi kalıplara hiç girmeden (Mel Gibson’un oynadığı ‘Kadınlar Ne İster filmini unutun), cinsiyetlerin yerini değiştirmeye cüret ediyor.

Babası ona, ‘bir kadın bul da evlen artık, evde kaldın’ diyor mesela. Göğsündeki kılları beğenmeyen bir kadın onunla sevişmeyi reddediyor. Kadınlar süslenmiyor çünkü artık, erkekler kendilerini kadınlara beğendirmek için uğraşıyor. “Karım aldatıyor” diyen adam, “ufak kaçamaklarına göz yumacaksın” tavsiyesi alıyor. Tacize uğrayanlar da sadece erkekler...





Toplumsal cinsiyet normlarının tamamen farklı olduğu bir boyutta, doğuran taraf olduğu için kadın güçlü addediliyor. Öyle ki, maç izlerken suyu gelen bir kadın, ‘ben hallederim’ diyerek hastaneye gidiyor ve ayakta, minimum kontrol edilerek, güçlü bir şekilde doğuruyor.


Erkekler kadınların işine karışmadığında kadınlar, güçlü bir şekilde doğurabiliyor bile!


Hikayenin gidişatında bu muhteşem sahneler, seyircinin oradaki güçlü mesajı tam olarak aldığına emin olana kadar sürüyor –ki bir filmde beni en çok büyüleyen şeylerden biri de bu. Mesajın ulaştığından emin olarak suratınıza çarpan güçlü sahneler.


Esas oğlan Damien’in tam da kadınları düşürmek istediği bir durumda kendini bulması, hikayeyi muazzam bir yüzleşmeye dönüşüyor. Feminizmin tam tersi, “Maskulizm” giriyor devreye. Erkekler, erkek-kadın eşitliğinden bahsettiğinde kadınlar onlara ‘maskulizmin hobiniz olduğunu duydum, devrim olduğunda kafalarımızı uçuracak mısınız?’ diyerek gülüyorlar.





‘Kadın güzel bir şey bir kere, erkek vücudu hiç estetik değil’ diyerek kadın bedeninin metalaştırılması saçmalığına da güzel bir hareket çekiyor film; dans eden, saçlarını tarayan, duygularını ifade ederken uzaklara dalan güzel adamlara rastladığımız her sahnede ‘seksi’ deyince aklına sadece feminenlik gelen dar görüşlülere bir tokat atılıyor. Toplumsal cinsiyet kalıplarına dair yaygınlaşmış ve benimsenmiş ne kadar kod varsa, hemen hepsi hikayenin akışında mükemmel bir şekilde sorgulanıyor.


Çok-satan-romantik-komedi tadındaki o yılışık kadın-erkek hikayelerinden artık içiniz şiştiyse, “Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim”in hikayesi ilaç gibi gelecek. Mesaj vereceğim diye hikayeyi hiç yabana atmamış, kalıpların dışında özgürce oyununu oynamış bir film bu. Karşınıza çıkarsa, es geçmeyin!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.