Dedim diye kızma
Hayatta olmak, bazen hafife aldığımız çok ciddi bir iş.
Yapmayı seçtiğimiz işlere, içinde bulunmayı kabul ettiğimiz durumlara kapılıp ‘bu neden benim başıma geliyor’ diye isyan ediyoruz anlamaz gözlerle bakıp.
Aslında, mevzu o kadar da karmaşık değil. Olmamalı.
İhtiyacım olmayan hiçbir şeyle karşılaşmadığımı, daha büyük bir bütünün değerli bir parçası olduğumu hatırladığımda fark ediyorum.
Neye hizmet ettiğimi ve büyük planda bana nelerin hizmet ediyor olduğunu görmek için kafamı kaldırdığımda, etrafımda ne var ne yoksa, birer nazik cevaba dönüşüyor.
Eskiden beri beni pek bir eğlendiren komik işaretler, mucizevi gibi görünen karşılaşmalardan bol bol bulabiliyorum o zaman. Kısacık bir an ihtiyaç duyduğum bir şeyi, birisi hemen getirip önüme koyuyor; ‘niye aramadı ki, ne güzel eğlenecektik bu akşam’ dedikten bir dakika sonra arkadaşım arkamda beliriyor; “tesadüfen”.
Değişime ihtiyaç duyduğumda, değişemediğim için üzülüp durduğumda gerekli tetikleyiciyi ‘çağırmış’ oluyorum ve bazen okkalı bir tokat gibi gözükse de, tam da ihtiyacım olan değişimi mümkün kılacak bir ‘yıkılma’ yaşıyorum. Azıcık ağladıktan sonra ‘vardır bir hayır’ deyip yoluma devam etmeyi seçtiğimde, yol bana teşekkür ediyor. Yalnızca ihtiyacım olan şeyleri yaşıyorum.
Sonra bunu yalnız olmadığıma şükrederek, yolumda bana eşlik edecek kişilerle, dostlarla, sevgililerle paylaşmaya niyetleniyorum. Ben, tam olarak bende, burada, şu anda olduğumda; kimseyi üzmem, kızdırmam; kimsenin canını sıkmam, mümkün değil. Ama 30 sene de az değil, bazı alışkanlıklarımı ufaktan değiştirmem zaman alacak elbette.
Odağını kaybetmiş bir grup insanın tartışması hiç bitmez. Ama ikimiz de kendimizin, birbirimizin ve o anın tam olarak farkında olduğumuzda, biriyle çatışmam mümkün değil.
Uydurduğumuz hikayeler, kapıldığımız süreçler her şeyi çok basitçe, mahvedebiliyor.
Kendinde olmayan, dikkat dağıtıcı ve denge sarsıcı bir şeyin etkisi altında olan iki insanın anlaşmaya çalıştığını düşün. Sarhoş kavgası gibi.
Gündelik hayatımın önemli bir kısmını, sarhoş kavgası tadında yaşamayı seçmiyorum artık.
Hadi ben ayıldım, artık sarhoş değilim diyelim ki. Hayatının önemli bir kısmını sarhoş geçiren biri için kolay olmaz bu elbette. Diğer sarhoşları tespit etmekte de epey başarılı olabilirim bu sayede. Ama şimdi ben, ayıldım ve sana ‘hadi’ demeye çalışıyorum, sen de bana kızıyorsun. Bana neden kızıyorsun?
Sana kalbimden geçeni söyledim diye, bana neden kızıyorsun?
Sen konuşurken içimden sana dokunmak geldi diye, bana niye kızıyorsun?
Diyelim ki daha tam ayılamadım, ama niyetim böyle kalmak, bana niye kızıyorsun?
Gerçeği seçiyorum diye mi, niye?
Önemli sayılabilecek bir vakti, (nereden baksan 15-20 sene,) birileri kızmasın, alınmasın, yanlış anlamasın diye kendimi kısıtlayarak geçirdim zaten. Daha kibar olmak, gündelik iletişimde maskelerimden yardım almak daima en kolayı gibi gözüküyordu. Bu sistemle düşünüp kurgulamaya alıştığımda bu sefer “kızılacak şeyler” listesi yapıp, bu listeye göre de bazen aşırı sinirlendim. Hala da bazen çok fazla sinirleniyorum. Ama birileri kızmasın diye özümden uzaklaştığımda bilmeden, gerçeğin kıyılarından da uzaklaşmış oluyorum.
Maskeleri üst üste geçirip kendi yüzümü unutacak olduğumda hepten afallıyorum.
Aslında böylesi daha zor. Kolay olduğunu sanıp sığındığım ihtimaller, atmaya çekindiğim adımlarla ulaşabileceğim yerde olmaktan kat kat daha zor.
Bana bırak; güvenmişim, indirmişim maskemi, sana tam da içimden geldiği gibi, bir şey söylüyorum.
Böyle dedim diye kızma. Gözünü seveyim bırak da yanında kendim gibi olabileyim. Sen de tam da kendin gibi olabil. Gel hadi gerçek olalım.
Aşkın böylesine sahibim, dostluğun böylesini görüyorum, yaşıyorum –şükürler olsun! Baktım ki mümkün, her yerde istiyorum şimdi. Kim olduğun önemli değil, canın beni sevmek istiyorsa, bana kızma. Kendine de kızma. Bırak artık şu kızma işini.
Birlikte şöyle güzel bir nefes alalım ve hala birlikte yürümek istiyor muyuz, istemiyor muyuz; bir bakalım.
YORUMLAR