Mars'ta havalar nasıldır acaba?

Gökyüzünün takvim ve saat olarak kullanıldığı zamanlarda insanlar, Ay’ın hallerini, ekinoks tarihlerini ve yıl içinde onlar için önemli olan zamanları ezberlemek zorunda kalmazlardı, bunları bilirlerdi. Bilmek zorundalardı da... Beslenme işine diyet programlarının, kalori hesaplarının ve market alışverişlerinin dahil olmadığı bir dünyaydı neticede. O kış, güzel ve doyurucu karnabaharlar yemek istiyorsan, güneşten, aydan ve yağmurlardan biraz olsun haberdar olmalısın mesela. Trafiğin durumunu veya hangi ceketini giyeceğini hesaplayabilmek için de iyi kötü kullanıyoruz yine bu göstergeleri. Neyse ki...


Her şeyin - her şeyin! - birbiriyle bağlantılı olduğunu unutmadığımız zamanlardı. Gözleyecek zaman vardı çünkü durup dinlemek için günlük programınızı sekiz defa gözden geçirmeniz gerekmezdi. Dinlemek, gözlemlemek günlük programın önemli bir parçası olmalıydı zaten. Yaşayabilmek için, daha iyi yaşayabilmek için çevreyle bağlantınızı koparmamanız gerekirdi.


Sonra hepimizin bildiği o tuhaf devrimler, savaşlar ve diğer birçok tuhaf gelişmeler oldu ve ne yapıp edip insanlığı şekillendirmeyi başardık. Detay vermeme gerek yok. Ne halde olduğumuzu gayet iyi biliyoruz.


Biliyor muyuz?


Bir şeyleri yapmamızı kolaylaştıran icatlarla epey eskiden beri haşır neşir olduğumuzu biliniyor. Hoşumuza gitmiş olmalı ki bir şeyleri yapmamızı kolaylaştıran şeyleri de daha kolay yapabilmemiz için ekstra zaman yaratabilecek kadar zaman yaratmış olduk böylece kendimize. İşlerimiz epey kolaylaşınca da Antik Yunanlılar gibi nehir kıyılarına uzanıp evrenin ana maddesinin ne olduğunu, yıldızların ötesinde neler olabileceğini filan düşünmek yerine, işlerimizi nasıl daha da kolaylaştırabileceğimizi düşünerek harcadık bu zamanları.


Şimdi güneş sistemindeki başka bir gezegende havalar nasılmış diye öğrenmek için bazı makineler tasarlayabiliyoruz çok şükür ama yaparken içine fazla gömüldüğümüz her projede olduğu gibi, gözden kaçırdığımız şeyler git gide artmaya başladı.


Kendimizi ve yakın çevremizi gözlemlemekten uzaklaştıkça iç dünyamızdan da uzaklaşıyoruz, kendimizi ve dünyayı daha saçma bulmaya başlıyoruz. Kendi çocuklarımızı anlayamayabilecek haldeyiz bayanlar beyler! Kendi çocuklarımızı anlayabilmek önemlidir. Onlar bizim daha çok soru soran ve daha çok gözlemleyebilen versiyonlarımızdır.


Onlarla bağlantımızı koparmamız demek, sonbaharda penceremizden girebilecek nefis bir çiçek kokusunun nereden geliyor olabileceğimizi de bilemeyecek olmamız demek. Dahası, sonbaharda çiçek açabilen veya bir şekilde kokusunu odanıza ulaştırmayı başaran çiçekleri ve ağaçları artık gözlemlememek, onları önemsememek, onları her an kaybedebileceğimiz anlamına da geliyor tabii. Kendisine inanan kimse kalmayınca yeryüzünden kaybolan tanrılar, tanrıçalar ve diğer başka güzel şeyler gibi. (İnsan kendi özüne inanmayı bırakırsa mesela… Bir düşünsenize!)


Kendimizle, özümüzle ve doğanın döngüleriyle bağlantımızı bu yüzden kaybetmememiz gerek. Şu meşhur modern zaman illetinden, yabancılaşma ve yalnızlık hissinden kurtulmamız mümkün olmayacak aksi takdirde.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.