Tanrı ile buluşma!

Sabır, sabır, sabır…


Tüm bağlarımdan kurtulmak istiyorum.


Tanrı’yı aramaya mı gitsem?


Var mı ki?


Hem nerede aranır ki?


Tibet’te mi yaşıyor?


Hindistan’da mı?


Niye herkes oralarda arıyor?


Bana gelmez mi?


Kendisi.


Bizzat.


Yormasa beni.


Gelse de konuşsak.

Kendimi ararken yeterince yoruldum.


O gelse,


Belki de hep buradaydı.


Kendimizle onu niye farklı yerlerde düşündük ki?


Ya her şey sandığımız gibi değilse?


Biran her şeyin…

Aslında kavradığımızdan çok farklı olduğunu…

Düşünsek…


Neler değişirdi hayatımızda?


İyi ya da kötü yoksa?


Başarı ya da başarısızlık…


Yargıladığımız her şey yanlışsa?


Tüm dünya gerçeklik sandığımız, sanal kavramlar üzerine oturmuşsa?


Ne yaparız o zaman?


Eyvah!


Kimliksiz, kavramsız, çıplak kaldık.


Maskesiz.


Bir düşün.


Fena gelmedi bu bana.


Sevgili Tanrım,

Sen bana gel konuşalım.


Kimliksiz, çıplak.


Anlam yüklemeden.


Hoş bir şey bu.


Sınırsız bir merak, sadece öğrenme arzusu.


Çocuklar gibi.


“Bunu yaşarsan, eşittir bu olur” diye düşünmeden, yaşamı matematikleştirmeden.


Denklemsiz.


Sevgili Tanrım,


Senin yaptığın matematikle, bizim yaptığımız farklı sanırım.


Sen bir ahenk, tutarlılık yarattın.

Biz bu matematiği keşfettik.


Ama yanlış anladık sanırım.


Onu yargılamak için kullandık.


Sen yargılamıyorsun.


Neden bunu anlamıyor kimse?


Sen demedin ki onu öyle yapın, bunu böyle yapın diye.


Hem kendimiz yaptık.


Hem onu bunu suçladık.


Sen “öğrenelim” diye karışmadın.

Çünkü biz hep yaşadıklarımızdan öğreniriz.


Sen bizi serbest bıraktın.


Ama biz ne kendimizi ne çocuklarımızı, serbest bırakacak kadar, cesur yaşamadık hayatı.


Sevgili Tanrım,


Buluşalım seninle.


Ama sen gel ne olur?


Kendi yarattığım kavramlar çok yordu beni.


Senin kavramsızlığını, yaşamak istiyorum.


Senin bir suçun yok.


Ben bilemedim senin aslında içimde olduğunu.


Bir şey keşfetmem gerektiğinde, dışarı açılıp saçılmak yerine, içime dönmem gerektiğini.


Arayışlarımın sonu olmayacağını…


Bugün bir sevgili, yarın başka bir şey.


Aramam gereken; kendi gücümü keşfetmek sanırım.


Yaratıcılık gücümü fark etmek.


Parçan olduğumu, tezahürün olduğumu fark etmek.


Bunun anlamını bile anlamadım,


yaşadığım sürede…


Oysa sen her fırsatta hatırlattın.

Her yerde yaradılışın mükemmelliğini…


Gösterdin bana.


Anlamadım ben.


Güzel, çirkin diye tasnif ettim.


Akıllı, akılsız, yeterli, yetersiz diye…


Ayırdım, hem kendimi senden, hem diğerlerinden.


Yalnızlaştım, yabancılaştım.


Sevgili Tanrım, sen kainatı yarattın,


bense, aptalca kavramlarımı.


Şimdi tüm kavramlarla sorunum var benim.

Eşitlik, adalet, ahlak, safsatası altında, gerçek köleliği yarattım.


Gücümü yanlış yerlerde kullandım.


Basitçe yaşamak yerine, her şeyi zorlaştırdım.


Maddeyi gerçek, manayı yok saydım.


Tanrım…



Şimdi buluşabilir miyiz seninle?



Kimliksiz, tanımsız, mekânsız kaldım.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir tanrı diye bir şey yok, bütün evreni bir canlı var edemez tamamilen insanı o zihniyetle yatiştirmek.insanın buna inanmasının sebebi sığınabileceği bir varlık araması ama o yok... keşke gerçekten öyle bir düzen olsa ama büyük bir hayal sadece tanrı.....
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.