Gelişmek



Bir insanı diğerinden üstün, kaliteli ya da gelişmiş kılan nedir?


Okuduğu okullar mı?

Bildiği dil sayısı mı?

Ne kadar entelektüel altyapısı olduğu mu?

Ya oturduğu ev, arabasının markası?



Ne dersiniz?


Gelişmekten bahsediyoruz ve gelişmeyi, daha çok dil öğrenmek, okuduğu kitap sayısını artırmak, diplomalara eklemeler yapmak, yüksek lisans ve sertifikaları artırmak, çok konsere gitmek… vb. olarak algılıyoruz.


“İlkel” olarak adlandırdığımız eski çağlardaki insanların yaşam biçimlerine baktığımda, pek çok yönden bizden daha “gelişmiş” olduklarını algılıyorum.



Doğayı kirletmiyorlar ve onunla uyum içindeler.


Para, kredi kartı, yeni çıkan cep telefonunu alma, trafik, havuz problemleri, inen çıkan borsa ve bunun gibi sayabileceğim binlerce konuda dertleri yok.


Birlik ve beraberlik duygusunu hissediyorlar. Dayanışma ve paylaşım var. Biri açken diğeri onun önünde yemiyor. Olan ne ise paylaşılıyor.


Kimsenin “ev” i diğerinden farklı değil. Herhalde kıskançlık ve çekememezlik duyguları da taşımalarını gerektirecek bir durum yok.



Geçmiş dönemdeki bazı medeniyetlere baktığımızda da, sağlık, astronomi vb. konularda epeyce bilgiye de sahip olduklarını şaşkınlık içerisinde görüyor, hatta bazı bilgilerini hala anlayamıyoruz. Doğayı bizden çok daha iyi tanıyor ve nimetlerinden olağanüstü bir şekilde faydalanıyorlar.


Bize bunun ilkellik olduğunu kim ve hangi güç öğretti bilmiyorum. Ama tarih kitaplarımızda, okullarımızda bu öğretiliyor.


AAAA bakın ilkel insan, tüh tüh gelişmemiş…



Sonra şu andaki “gelişmiş” dünyama bakıyorum. Kafam karışıyor…


Biz bir şeyleri yanlış biliyoruz arkadaşlar, bize yanlış öğretilen şeyler var. Ve farkına varmadan biz de çocuklarımıza bu yanlışı aktarıyoruz.


Yanlışlar silsilesi içerisinde, çocuklarımızı “eğitmeye” devam ediyoruz. Bu yüzden de tüm dünyada eğitim sistemleri çökmüştür bana göre (ve benim gibi düşünen bazılarına göre).


Bazı güçler, bir taraftan bazılarımızı, Pavlov’un köpeği gibi “ehlileştirmeye ve eğitmeye” çalışırken, bazılarımızı da sistem gereği, eğitimsiz ve cahil adlandırılmaya ve o şekilde kalmaya mecbur etmektedir ki, “eğittiklerini” güç olarak kullanarak, cahillerin üzerinden para kazansınlar. Kendilerini “eğitimli” sananların kaderi ise, cahillerinkinden hiç farklı değil.


Karışık mı oldu. Şöyle izah edeyim. Öncelikle birilerini eğitir, doktor, öğretmen, mühendis vs. yaparsınız. Sonra onların yaptıkları her işi eğitim, sağlık başta olmak üzere, paralı hale getirir hem eğittiğinizin, hem de bu hizmete ihtiyaç duyan insanların sırtından bir güzel para kazanırsınız.



E ama ilkel insanlar, bilgilerini ücretsiz paylaşıyor, kabilenin yararına sunuyor, kabilenin doktoru sayılabilecek bilge kişisi, iyileştirmek için para almıyor, tecrübelerini bedavadan kabile çocuklarına aktarıyorlar, gene kafam karıştı, kim ilkeldi?


Bu devirde insanlar açlıktan ölüyor, parasızlıktan sağlık hizmeti alamıyor, daha fazla söylemek istemiyorum, içim daralıyor…. Aaaaaa bu arada unuttum, uzaya gitmeyi becerebiliyoruz!!!



İnsanları ayrıştıran,”sen yapabilirsin, sen yapamazsın” diye çerçeveler içine sokan, kendi özünden uzaklaştırıp, başkası tarafından biçilmiş “şık” elbiseler giydirmeye çalışan tüm eğitim sistemlerine “dur” demeliyiz.


Bu anlayışın ilk başlayacağı yer aile elbette. Öncelikle bizler çocuklarımızı “iyi eğitmek” için hangi yanlışları yapıp, onları nasıl damgaladığımızı ve onları nasıl öldürdüğümüzü kavrayacağız. O zaman boyalı, süslü, asortik okullara yollama merakımız yerine, “ben nerede yanlış yapıyorum?” merakımız başlayacak.


Çocuklarımız, İngilizce öğreniyor, matematik yapıyor, bir sürü bilgi öğreniyor ama mutsuzlar ve bu mutsuzluklarını bizlere, davranış bozuklukları, hedefsizlik, ne istediğini bilmeme ve daha bir çok şekilde yansıtıyorlar. Ayakkabılarını bağlamayı, yoğurt yapmayı, domates ekmeyi, yatak toplamayı, bulaşık yıkamayı, kendine kazak örmeyi ve bunun gibi pek çok şeyi bilmeden büyüyorlar.


Kafanız karıştı değil mi? Benimki de hep karışıyor…



Düşünün, dünyanın büyük bir bölümü çalışır, çalışır. Ama para hep küçük bir yüzdenin elindedir. Eğer parayı yöneten o azınlık içinde olsaydınız, dünyayı yönetmek için nasıl bir sistem kullanırdınız? Büyük çoğunluğun uyanmaması ve çoğunluk olduklarını fark etmemeleri için neler yapardınız? Onları nasıl uyuturdunuz? Nasıl eğitirdiniz? Eğitim, sağlık, politika gibi işlerde neler yapardınız? Nasıl bölerdiniz?


Böyle anlamsız şeyleri ne diye düşünür, ne diye sorarım bilmem. Yat, uyu, işe git, yemek ye, fatura öde, nedir benim derdim kardeşim? Rahat mı batıyor bana?



Evrende hatalı yaratılmış tek bir varlık yoktur. Her şey tam ve olması gerektiği gibidir. Kendini eksik, yetersiz, bütünlenmemiş hisseden şey akıldır. Ruhun eksiği yoktur. Ruhunuzu gerçek bir samimiyet duygusu ve aşkla hissettiğinizde, birinin ya da bir şeylerin gelip sizi tamamlamasını beklemekten vazgeçersiniz, işte o zaman “tam” sınız. Bütünleşmeniz gereken şeyin kendiniz, özünüz olduğunu anlarsınız. Bunu anladığınızda da etrafınızdaki kişileri mükemmelleştirmeye çalışmaktan vazgeçersiniz.


Herkes kendi gelişim sürecinde zaten mükemmeldir.


Bence gelişmek, daha çok sevmek, daha çok kabul edici ve affedici olmak, daha az ego sahibi olmak, özgür düşünebilmek, kalıpların dışına çıkabilmek, ve her şeyden önemlisi aşk içinde olmaktır....



Bu konu bitmez ve önümüzdeki haftalarda devam edeceğim…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.