Toplumda kadına bakışı yansıtan sanat eserlerindeki binlerce yıllık değişim, kadın imajının günümüzdeki noktaya gelişi hakkında belirgin bir fikir veriyor. Varoluşu simgeleyen dişil güç, kadının binlerce yıl önceki imajında oldukça ön planda görülüyor. Doğanın ve bereketin yansıması olan kadın, yaşamın devamlılığını sembolize ediyor. Günümüzün kadını ise ya erkeksi özelliklerle iş hayatında ön plana çıkan ya da yaşlanmaktan kaçınan ve standart bir güzellik için uğraşan bir imajla öne çıkarılıyor. Peki, bu imajın mimarları aslen kadınlar mı?
Yontma Taş Devri’nden günümüze, ideal kadın imgesinin görsel biçim bakımından büyük değişiklik gösterdiği görülüyor. Doğa ile mücadele, beslenme ve üreme gereği konuları ön plandayken kadın da bunu yansıtan bir imge olarak görülüyor. Günümüzde ise kadının çoğunlukla güzellik ve gençlik üzerinden görünür olması ve bunu sürdürmeye zorlanması nihayet sorgulanmaya başlıyor. Birçok firma doğal güzelliğe vurgu yapmaya çabalasa da yaşlanma korkusu yükselişe geçiyor. Kadınların, kendini her yaşta iyi hisseden ve üretken kalan kadınlık halini hatırlamaya ihtiyacı olduğu görülüyor.
Kadın imajının toplumdaki yerini görmek için sanat eserlerine bakmak oldukça geçerli bir yol. Sanat eserlerindeki kadın tasvirlerine göz atıldığında, kadın imajının içinde bulunulan zamana ve topluma göre değiştiği göze çarpıyor. Özellikle resim ve heykellere bakıldığında, toplum için ne önemli ise, kadına buna göre anlam yüklendiği görülüyor. Toplumun kadına bakışını yansıtan eserlerde en çok dikkat çeken şey ise; kadının geçmişte, hayatın ve varoluşun yayılmasını sağlayan “dişil gücü” ve yaşamı simgelemesi ancak bu imajın günümüze kadar epeyce kaybedilmiş olması…
Geçmiş dönemlerde kadın, çoğunlukla tanrıça imajlarıyla ifade ediliyordu. Tanrıça imajları da hayat verme ve hayatı sürdürme, ölüm ve yenilenme özellikleri ile sınıflanıyor ve yaşam döngüsünü temsil ediyordu. Bunun en bilinen örneği, 1900’lü yılların başında bir arkeolojik kazıda bulunan, M.Ö. 24-20.000 dönemine ait olduğu tahmin edilen Willendorf Kadını heykelciği. Üreme organları oldukça büyük tasvir edilen bu heykelcik, insanlığın hayatta kalma çabasına kaynak olan kadını ifade eden en tipik örnekler arasında gösteriliyor. Bazı kaynaklarda Willendorf Venüsü olarak adlandırılmasının sebebi ise, ana tanrıça kültü ve bereket sembolünü temsil eden yapıtlara mecazi anlamda Venüs denmesi… Bunu da bir not olarak düşmekte fayda var.
Kadının yaşamda sembolize ettiği değerlerden ideal kadın imajına…
Antik Yunan dönemine gelindiğinde kadın, Willendorf Kadını kadar olmasa bile yine de bereket ve doğurganlığı çağrıştıracak yuvarlak hatlara sahipti. Yeni estetik anlayışa göre simetrik yüz hatları tüm eserlerde öne çıkıyordu. İdeal kadın, Romalılar için Venüs olan Yunan tanrıçası Afrodit ile sembolize edilmeye başlamıştı. Doğuran Venüs, şans getiren Venüs Felix, zafer getiren Venüs Victrix ve iffet koruyucusu Venüs Verticordia olarak farklı şekillerde inanç sisteminde yer bulmuştu. Doğayla iç içe yaşamın sürdüğü o günlerde figürler halen çıplaktı ancak kalça ve göğüs kısımları daha eski zamanlara ait figürlere göre daha küçük olarak yapılıyordu.
Hristiyanlığın ortaya çıkışıyla, ibadet yerlerinin Pagan tapınaklarından farklı görünmesi için farklı görseller ve tasvirler kullanılmaya, kadın figürü olarak Venüs’ün yerini Meryem Ana tasvirleri almaya başladı. Rönesans döneminde ise estetik anlayışında değişimler oldu. Resimlerde dini konular halen yer alsa da tüccarların sanat eserlerine sahip olmaya başlaması ile birlikte kadınların güzellik objesi gibi yer aldığı eserler de görülür oldu. Öte yandan estetik anlayışı geliştikçe resimlerdeki kadın figürlerinde de bu etki görülüyordu.
On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde sanayi üretimi gelişmeye başladı, ekonomik faaliyetler hızlandı ve gazete reklamları hayata girdi. Reklamcılar ev ihtiyaçlarına yönelik satın alma kararlarının çoğunu kadınların aldığını keşfedince, reklamlar kadınlara seslenmeye başladı. Sabun gibi ürünlerin reklamlarında kadınlara seslenildi ve güzellik önemli bir değer halinde lanse edilmeye başladı. Örneğin, lanse edilen sabunu kullanmayan kadınlar evlenip mutlu bir yuva kurmak ve böylece o önemin anlayışına göre hayatta yer bulmaktan mahrum kalma tehlikesi altında gösteriliyordu. Bu stratejiler büyük ölçüde işe yarıyor, güzellik ürünleri ideal kadın olmanın ve toplumun bir parçası olarak kalabilmenin aracı halinde gösteriliyordu. İdeal kadın imgesi ticaretin bir parçası olduktan sonra her şey hızlandı. Tüketim kültürü arttıkça kadın imajı da daha fazla kullanılır oldu. Kadın, bir görsel nesne halinde gitgide daha fazla kullanılmaya başladı. Böylece kadınla ilgili estetik kaygı toplum içinde arttı. Kadınların bundan bireysel olarak kaçınması ise neredeyse imkânsız hale geldi.
Tüketim arttıkça, birçok çağrışımın yüklendiği kadın bedeni, tüketim kültürüne hizmet eden bir nesne haline geldi. Kadın bedeni daha güzel, daha sağlıklı, daha mükemmel görünmenin idealize edildiği bir dünyaya uyum sağlamak zorunda gösterildi. Bir yandan da ideal hale getirilecek, eksik veya kusurlu bulunarak düzeltilecek, mükemmel hale getirilecek şeylere çare olarak lanse edilen ürünler için kadın bedeni ideal bir çalışma sahası oldu. Kadın, gündelik yaşamda kabul görebilmek için mükemmel görünmesi gerektiğine inandırıldı.
Doğanın tahribatı ile birlikte afetler ve salgın hastalıkların baş göstermesi, eril ve dişil enerji konularına ve eril-dişil enerji dengesine dikkati getirdi. Kadının yüzyıllar boyunca bastırılan gücü ifade bulabildikçe; pasif ve aciz pozisyonda gösterilmek yerine ilham veren, koruyan, zenginleştiren, dayanışmaya sevk eden yönleri görünür hale gelebiliyor. Özellikle de kadın liderler, büyük krizleri ele alış biçimleri ile gerçek kadın imajını açığa çıkarmaya başlamış görünüyor.
Derleyen: Senem Tahmaz
Referanslar: Öğr. Gör. Naciye Derin Işıkören “Kadın İmgesi ve Tarih Boyu Değişimi” (2015) Şuradan alındı: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/192627
YORUMLAR